Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | valuables n. | değerli şeyler | ||
Time is the most valuable thing a man can spend. Zaman, bir insanın harcayabileceği en değerli şeydir. More Sentences |
||||
General | valuables n. | değerli eşyalar | ||
Tom kept his valuables in his bedroom. Tom değerli eşyalarını yatak odasında tuttu. More Sentences |
Englisch | Türkisch | |
---|---|---|
Trade/Economic | ||
Trade/Economic | make away with valuables v. | değerli şeyleri çalıp gitmek |