olumlu - Türkisch Englisch Wörterbuch

olumlu

Bedeutungen von dem Begriff "olumlu" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 28 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
olumlu positive adj.
Of course it is positive that the Speaker in the Iranian Parliament is taking the same line.
İran Meclis Başkanı'nın da aynı çizgide olması elbette olumludur.

More Sentences
olumlu affirmative adj.
'Euro' will, in my view, become the affirmative word of 2002.
Benim görüşüme göre 'Euro' 2002 yılının olumlu kelimesi olacak.

More Sentences
olumlu favourable adj.
As a whole, I regard this picture as a favourable one.
Genel olarak bu tabloyu olumlu bir tablo olarak görüyorum.

More Sentences
olumlu favorable adj.
Less favorable results were found for a dose of 300 mg, suggesting that lemon balm has a dose-dependent effect.
Melisa otunun doza bağlı bir etkisi olduğunu düşündüren 300 mg'lık bir doz için daha az olumlu sonuçlar bulunmuştur.

More Sentences
General
olumlu affirmative adj.
The answer to that is in the affirmative.
Bunun cevabı olumludur.

More Sentences
olumlu favourable adj.
I thank the rapporteur for his favourable position on these amendments and the competent committee for its approval.
Raportöre bu değişiklikler konusundaki olumlu tutumu için ve yetkili komiteye de onayları için teşekkür ederim.

More Sentences
olumlu positive adj.
The reactions of the parties concerned have, on the whole, been positive.
İlgili tarafların tepkileri genel olarak olumlu olmuştur.

More Sentences
Law
olumlu affirmative adj.
As regards the request that was put forward, I can only reply in the affirmative.
İleri sürülen taleple ilgili olarak, olumlu yanıt vermekten başka bir şey yapamam.

More Sentences
Technical
olumlu favourable adj.
I also wish to thank him for the favourable response he has given to the amendments I tabled.
Ayrıca, sunduğum değişiklik önergelerine verdiği olumlu yanıt için kendisine teşekkür etmek istiyorum.

More Sentences
olumlu favorable adj.
His answer was favorable.
Cevabı olumluydu.

More Sentences
Biochemistry
olumlu positive adj.
I think that this debate demonstrates that we can be rather positive about the role Europe played.
Bence bu tartışma, Avrupa'nın oynadığı rol konusunda oldukça olumlu olabileceğimizi gösteriyor.

More Sentences
General
olumlu constructive adj.
olumlu assertive adj.
olumlu sympathetic adj.
olumlu sure adj.
olumlu concrete adj.
olumlu favoring adj.
olumlu favouring adj.
olumlu life-affirming adj.
olumlu bening adj.
olumlu healthy adj.
olumlu predicatory adj.
olumlu serendipitous adj.
Colloquial
olumlu happening adj.
olumlu happenin adj.
olumlu pository expr.
Law
olumlu constructive adj.
Construction
olumlu constructive adj.

Bedeutungen, die der Begriff "olumlu" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
kafa sallamak (olumlu anlamda) nod v.
Grandfather nodded toward me.
Büyükbaba bana doğru kafasını salladı.

More Sentences
olumlu yönde positively adv.
This has positively influenced all administrative and financial aspects of the Commission's work.
Bu durum Komisyon'un çalışmalarının tüm idari ve mali yönlerini olumlu yönde etkilemiştir.

More Sentences
General
olumlu bir gelişme a positive development n.
So much for the procedure itself, which represents a positive development.
Olumlu bir gelişmeyi temsil eden prosedürün kendisi için de çok fazla.

More Sentences
olumlu cevap affirmative n.
Tom answered in the affirmative.
Tom olumlu cevap verdi.

More Sentences
olumlu özellik positive feature n.
The second positive feature is that we have succeeded in achieving a better political dialogue.
İkinci olumlu özellik ise daha iyi bir siyasi diyaloğa ulaşmayı başarmış olmamızdır.

More Sentences
olumlu yaklaşım positive approach n.
We can take a positive approach to the initial evaluation of the Copenhagen financial resolutions.
Kopenhag mali kararlarının ilk değerlendirmesine olumlu yaklaşabiliriz.

More Sentences
olumlu gelişme positive development n.
There were also positive developments in the privatisation of the banking system.
Bankacılık sisteminin özelleştirilmesi konusunda da olumlu gelişmeler oldu.

More Sentences
olumlu sonuç positive result n.
Despite this, some positive results have been achieved which have been mentioned in this debate.
Buna rağmen, bu tartışmada bahsedilen bazı olumlu sonuçlar elde edilmiştir.

More Sentences
olumlu karar positive decision n.
In our view, some progress has been made and some positive decisions were taken at the G8 summit.
Bize göre G8 zirvesinde bazı ilerlemeler kaydedilmiş ve bazı olumlu kararlar alınmıştır.

More Sentences
olumlu düşünce positive thinking n.
I believe in the power of positive thinking.
Olumlu düşünmenin gücüne inanıyorum.

More Sentences
olumlu etki positive impact n.
The package will have a positive impact on the sector in a number of different ways.
Paketin sektör üzerinde bir dizi farklı açıdan olumlu etkisi olacaktır.

More Sentences
olumlu adım positive step n.
Any action must be economic or humanitarian with positive steps to resolve the high level tensions.
Her türlü eylem ekonomik ya da insani olmalı ve yüksek düzeydeki gerilimi çözmeye yönelik olumlu adımlar içermelidir.

More Sentences
olumlu yön positive side n.
This positive side of things is all too often overshadowed by the prominence accorded to disputes.
İşin bu olumlu yönü, ihtilaflara verilen önem nedeniyle çoğu zaman gölgede kalıyor.

More Sentences
olumlu katkı positive contribution n.
I think that aquaculture makes a positive contribution to the preservation of natural fish stocks.
Su ürünleri yetiştiriciliğinin doğal balık rezervlerinin korunmasına olumlu katkı sağladığını düşünüyorum.

More Sentences
olumlu değişiklik positive change n.
We acknowledge that positive changes have been made and also support a number of the individual wordings.
Olumlu değişiklikler yapıldığını kabul ediyor ve ayrıca bazı bireysel ifadeleri destekliyoruz.

More Sentences
olumlu sonuç positive outcome n.
We wanted to see positive outcomes and indeed that is what I wrote in my report.
Olumlu sonuçlar görmek istedik ve gerçekten de raporumda bunu yazdım.

More Sentences
(olumlu/olumsuz) etki influence n.
Engaging in fine arts can be a positive influence on a person's behavior.
Güzel sanatlarla uğraşmak kişinin davranışları üzerinde olumlu etki yaratabilir.

More Sentences
patlamak (olumlu bir şekilde) boom v.
Business was booming.
İşler patlıyordu.

More Sentences
olumlu düşünmek think positively v.
Please think positively.
Lütfen olumlu düşünün.

More Sentences
olumlu bir şekilde positively adv.
We must deal with this situation by shaping it positively.
Bu durumu olumlu bir şekilde şekillendirerek ele almalıyız.

More Sentences
olumlu biçimde positively adv.
Learn to think positively.
Olumlu biçimde düşünmeyi öğrenin.

More Sentences
olumlu yönde positively adv.
This has positively influenced all administrative and financial aspects of the Commission's work.
Bu durum Komisyonun çalışmalarının tüm idari ve mali yönlerini olumlu yönde etkilemiştir.

More Sentences
Idioms
olumlu düşünmek think positive v.
We're trying to think positive.
Olumlu düşünmeye çalışıyoruz.

More Sentences
Common Usage
olumlu şekilde positively adv.
General
olumlu tümce affirmative sentence n.
olumlu cevap verme yessing n.
olumlu cevap yea n.
olumlu oy yes n.
olumlu cevap yes n.
olumlu taraf compensation n.
olumlu bir yan (bir meseleye ait) pro n.
bir şeyin olumlu ve olumsuz tarafları the pluses and minuses of something n.
olumlu oy miktarı content n.
olumlu cevap positive answer n.
olumlu etkileyiciler positive effectors n.
olumlu cevap declension n.
olumlu derece positive n.
olumlu eylem affirmative verb n.
olumlu hava positive atmosphere n.
olumlu özellik favorable feature n.
olumlu yaklaşım confident attitude n.
olumlu kanaat good opinion n.
olumlu fon positive fund n.
olumlu sapma positive deviation n.
görevi hükümet hakkında olumlu yazılar yazmak olan yandaş gazeteci spin-doctor n.
bir meseleye ait olumlu bir yan pro n.
olumlu özellikleriyle birlikte olumsuz özellikleri de olan şey mixed blessing n.
olumlu cevap favorable reply n.
olumlu cevap favourable reply n.
olumlu karar affirmative decision n.
olumlu eleştiri constructive criticism n.
olumlu eleştiri positive criticism n.
olumlu ve olumsuz yönler positive and negative sides n.
olumlu ve olumsuz yönler positive and negative aspects n.
olumlu tutum good/positive attitude n.
olumlu tavır good/positive attitude n.
olumlu cümle positive sentence n.
olumlu sonuçlar favorable outcomes n.
olumlu sonuçlar positive results n.
olumlu ve olumsuz yanlar positive and negative sides n.
olumlu ve olumsuz yanlar positive and negative aspects n.
olumlu beklentiler positive expectations n.
olumlu hava mood of optimism n.
hem olumlu hem olumsuz tepkiler mixed reactions n.
olumlu yön/taraf upside n.
olumlu sonuç favorable outcome n.
olumlu çıktı positive outcome n.
olumlu izlenim favorable impression n.
olumlu soru positive question n.
beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olumlu olay caduac [scottish] n.
olumlu oy affirmative vote n.
bir şeyin olumlu veya mantıklı yanı acceptable face n.
olumlu cevap echo n.
olumlu oy veren kimse aye n.
kendinden emin ve olumlu tavır takınan kimse yea-sayer n.
olumlu oy verenler yeas n.
olumlu sonuç upside n.
genellikle olumlu yönde olan kalıcı veya güçlü izlenim mark n.
aldatıcı bir olumlu izlenim yaratma window-dressing n.
olumlu görüş broo [scotland] n.
olumlu düşünme hopefulness n.
(kişilere dair) olumlu izlenim opinion n.
(kişilere dair) olumlu değerlendirme opinion n.
olumlu itibar opinion [obsolete] n.
olumlu düşünme optimism n.
olumlu sonuç good n.
işletmenin pazar değeri sayılabilecek olumlu itibarı good will n.
olumlu görüş bildiren mesaj commendation n.
olumlu miktar positive quantity n.
olumlu sonuç veren yöntem dodge n.
olumlu önyargı prepossession n.
(olumlu izlenim sonucu elde edilen) kredi point n.
olumlu izlenim point n.
olumlu ifade protest n.
olumlu görüş suffrage n.
olumlu karşılamak welcome something warmly v.
olumlu bir izlenim bırakmak make a hit with somebody v.
olumlu karşılamak receive something favorably v.
biri için olumlu bir puan olmak speak well for v.
olumlu cevap vermek answer in the affirmative v.
olumlu bulmak approve v.
sevilmeyen birinde olumlu bir niteliğin olduğunu kabul etmek credit someone with v.
birine (bir konu hakkında) olumlu fikirler aşılamak prejudice someone in favor of v.
olumlu olmak be posivite v.
olumlu karşılamak react positively v.
olumlu bir şekilde etkilemek prepossess v.
olumlu bir izlenim bırakmak make a hit v.
olumlu karşılamak respond positively v.
olumlu yanıt vermek reply in the affirmative v.
biri hakkında olumlu şeyler söylemek put in a good word (for someone) v.
olumlu karşılamak give a favourable opinion v.
olumlu karşılamak have a favourable opinion v.
olumlu bir tutum sergilemek exhibit positive attitude v.
olumlu bakmak take a bright view of v.
olumlu olarak belirtmek constate v.
olumlu yaklaşmak find favourable v.
olumlu bakmak lean towards v.
olumlu bakmak lean toward v.
olumlu bakmak lean to v.
olumlu bakmak lean towards something v.
olumlu görüş vermek give a positive opinion v.
olumlu görüş vermek express a positive opinion v.
olumlu bulunmak be found positive v.
olumlu eleştiri almak receive positive criticism v.
olumlu tepki almak get positive reaction v.
(olumlu) bir sonuca ulaşmak reach to fruition v.
(olumlu) bir sonuca ulaşmak come to fruition v.
-den olumlu bir şekilde etkilenmek be prepossessed by v.
olumlu sonuç vermek bring to a successful conclusion v.
çok olumlu bulunmak be very well received v.
olumlu tutum izlemek take a positive attitude v.
olumlu tutum izlemek maintain a positive attitude v.
olumlu tutum takınmak take a positive attitude v.
olumlu tutum takınmak maintain a positive attitude v.
olumlu hava estirmek create a positive atmosphere v.
olumlu bir hava estirmek create a positive atmosphere v.
olumlu bakmak look positively v.
olumlu bakmak look optimistically v.
olumlu bir durum yaratmak create a positive situation v.
olumlu durum yaratmak create a positive situation v.
olumlu etki bırakmak leave a positive impression v.
olumlu tepki almak be well received v.
olumlu tepkiler almak be well received v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think well of someone v.
olumlu beklentileri olmak have positive expectations v.
olumlu yönde etkilemek influence positively v.
olumlu etkilemek influence positively v.
olumlu biçimde etkilemek influence positively v.
olumlu biçimde etkilemek affect positively v.
olumlu yönde etkilemek affect positively v.
olumlu etkilemek affect positively v.
olumlu yanıt beklemek expect a positive answer v.
olumlu cevap beklemek expect a positive answer v.
olumlu cevap beklemek anticipate a favorable reply v.
olumlu cevap beklemek expect a positive reply v.
olumlu yanıt beklemek anticipate a favorable reply v.
olumlu yanıt beklemek expect a positive reply v.
olumlu bir şekilde etkilemek affect positively v.
bir şeye iyi/olumlu açıdan bakmak look at something in a positive light v.
profesyonel bir eleştirmenden olumlu eleştiri almak critically acclaim v.
olumlu çıkmak come out positive v.
olumlu bir şekilde ve inanarak ifade etmek hold v.
olumlu düşünmek hope v.
(birini) olumlu şekilde ve derinden etkilemek grab v.
olumlu izlenim yaratmak impress v.
olumlu yanlarını öne çıkarmak pot v.
(bir şeyi) olumlu şekilde anlatmak plump v.
olumlu önyargı yaratmak prepossess [obsolete] v.
zihninde olumlu görüş yaratmak prepossess [obsolete] v.
(davranışı) olumlu yanıtları pekiştirerek değiştirmek shape v.
olumlu yaklaşmak smile v.
olumlu yanını göstermek smile v.
olumlu enerji vermek point v.
olumlu yönde şaşırmak be pleasantly surprised v.
ne olumlu ne de olumsuz (cevap vb) noncommittal adj.
olumlu olmayan nonconstructive adj.
ne olumlu ne de olumsuz (cevap vb) agnostic adj.
ne olumlu ne de olumsuz (cevap vb) agnostical adj.
olumlu olmayan unconstructive adj.
olumlu bakan yea–saying adj.
daha olumlu better adj.
oldukça olumlu mighty adj.
hayata olumlu etkisi olan life-enhancing adj.
aşırı olumlu overdetermined adj.
(karakteri) olumlu syntonic adj.
olumlu bir şekilde assertively adv.
çok olumlu bir şekilde highly adv.
olumlu olarak declaratively adv.
olumlu olarak affirmatively adv.
olumlu veya olumsuz positive or negative adv.
olumlu ya da olumsuz positive or negative adv.
olumlu şekilde right-down adv.
olumlu yönde right-down adv.
Phrasals
(bir ticari girişim olumlu veya olumsuz biçimde) sonuçlanmak come out on something v.
birisine kafa sallamak (olumlu) nod to someone v.
birisine kafa sallamak (olumlu) nod at someone v.
olumlu bulmamak not hold with v.
(birinde bir şeyle) olumlu etki yaratmak/bırakmak smite (someone) with (something) v.
birine/bir şeye olumlu bakmak incline toward someone or something v.
(olumlu ve olumsuz özelliği) karşılaştırmak balance (something) against (something else) v.
(bir şey hakkında) olumlu bir şekilde yazmak write up v.
olumlu ve olumsuz yanını/yanlarını tartmak balance (something) against (something else) v.
(biriyle) olumlu bir iletişim kurmak click with (one) v.
(birini/bir şeyi) olumlu karşılamak cotton onto (someone or something) v.
(birini/bir şeyi) olumlu karşılamak cotton to (someone or something) v.
olumlu karşılamak cotton up v.
(bir şeye) iyi/olumlu bir giriş/başlangıç yapmak get off on (something) v.
(bir şeye) iyi/olumlu bir giriş/başlangıç yaptırmak get off on (something) v.
'-e olumlu bakmak incline toward v.
(birine/bir şeye) olumlu/sıcak bakmak lean toward (someone or something) v.
yapmaya olumlu/sıcak bakmak lean toward doing v.
-e kafa sallamak (olumlu) nod at v.
ile olumlu etki yaratmak/bırakmak smite with v.
(birine/bir şeye) olumlu göstermek warm to (someone or something) v.
Phrases
sonucu iyi/olumlu olur umuduyla/niyetiyle with the best of intentions expr.
iyi niyetli/olumlu düşünerek with the best of intentions expr.
iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak with the best of intentions expr.
en olumlu etki the greatest good expr.
sağlık üzerindeki olumlu etkileri its positive effects on health expr.
tepkiler olumlu word is good expr.
geri dönüşler olumlu word is good expr.
olumsuz olandansa olumlu olana odaklan accentuate the positive and eliminate the negative expr.
olumsuz olandansa olumlu olana odaklan eliminate the negative and accentuate the positive expr.
olumlu yönde in the affirmative expr.
hakkında söylenecek olumlu (şey) to be said for expr.
Colloquial
olumlu sonuçlanmış şey winner winner chicken dinner n.
olumlu oy veren kimse yea n.
olumlu tecrübe paradise n.
karşılık vermektense olumlu düşünmek go high v.
olumlu bulunmak go over (well) v.
olumlu tepki almak go over (well) v.
olumlu/iyi bir gelişme olmak be good going v.
olumlu/iyi bir adım olmak be good going v.
olumlu/iyi bir gelişme olmak be good going v.
olumlu/iyi bir adım olmak be good going v.
olumlu/iyi bir gelişme olmak be not bad going v.
olumlu/iyi bir adım olmak be not bad going v.
(biriyle/bir şeyle ilgili) işler olumlu/düzgün ilerlemek go well with (someone or something) v.
(bir şeyi) olumlu anlatmak plug v.
hiç iyi/olumlu yanı olmayan no good adj.
felaket/müthiş (bir şey veya kişi) (olumlu ve olumsuz anlamda) a hell of a someone or something adv.
felaket/müthiş (bir şey veya kişi) (olumlu ve olumsuz anlamda) a helluva someone or something adv.
olumlu cevap anlamına gelen bir ünlem uh-huh interj.
işe olumlu tarafından bakarsak to look at a positive side expr.
işe olumlu yönünden bakarsak to look at a positive side expr.
olumlu/iyi bir gelişme good going expr.
olumlu/iyi bir adım good going expr.
abd ordusu mensuplarının kullandığı olumlu nida hoo-rah expr.
hem olumlu hem olumsuz it cuts both ways expr.
biri için olumlu bir puan it speaks well for expr.
-in olumlu etkisi/yönü that's the beauty of expr.
bu da (bir şeyin) olumlu etkisi/yönü that's the beauty of (something) expr.
işte bu da işin olumlu yanı/iyi tarafı and there's the silver lining expr.
Idioms
olumlu reklam a good press n.
olumlu reklam good press n.
sadece olumlu özelliklere (bakma) rose-colored glasses [us] n.
sadece olumlu özelliklere (bakma) rose-coloured spectacles [uk] n.
olayın olumlu taraflarına bakıp savunan angel's advocate n.
olumlu/pozitif bir ortam yaratmak için bir araya gelinerek iyi tarafların ön plana çıkarılması a love-in n.
olumlu/güzel/iyi tek şey a bright spot n.
ticarette yaşanan olumlu rüzgarlar tailwinds n.
(olayların/hayatın/herhangi bir şeyin) iyi/iyimser/neşeli/yararlı/olumlu tarafı sunny side n.
(olumlu anlamda) tuzu biberi the cherry on the cake n.
medyada olumlu ilgi ve alaka gören meşhur ya da popüler kişi media darling n.
olumlu/mantıklı yan the acceptable face of n.
hem olumlu hem olumsuz bir durum a mixed blessing n.
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz sonuçları olan bir durum a mixed blessing n.
hem olumlu hem olumsuz yanları olan bir durumun tasviri a mixed picture n.
aynı anda iyi/olumlu ve kötü/olumsuz yanları olan bir durumun tanımı a mixed picture n.
olumlu yönde atılan bir adım a step in the right direction n.
olumlu bir adım a step in the right direction n.
pozitif/olumlu bir etki a world of good n.
(bir şeyle) yaşanan olumlu bir deneyim a brush with (something) n.
(bir şeyle) yaşanan olumlu bir deneyim one's brush with (something) n.
olumlu dürtüler better angels n.
olumlu taraf bright side n.
iyi/olumlu yan bright side n.
iyi/olumlu yön bright side n.
iyi/olumlu yan bright side n.
olumlu/güzel/iyi şey bright spot n.
olumlu taraf/yön/yan bright spot n.
olumlu karakter özellikleri personal capital n.
olumlu nitelikler personal capital n.
kişinin olumlu özellikleri personal capital n.
aynı anda hem olumlu hem olumsuz duygular/hisler mixed feelings n.
olumlu ve olumsuz yanları olan durum swings and roundabouts [uk] n.
olumlu taraf the bright side n.
iyi/olumlu sonuçlar getiren değişim turn for the better n.
olumlu bakma wishcasting n.
olumlu gösterecek şekilde yorumlama wishcasting n.
sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek do (something) for the best v.
sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek do (something) for the best v.
iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek do (something) for the best v.
iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek do (something) for the best v.
sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek do/mean something for the best v.
sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek do/mean something for the best v.
iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek do/mean something for the best v.
iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek do/mean something for the best v.
sonucu iyi/olumlu olur umuduyla yapmak/söylemek mean (something) for the best v.
sonucu iyi/olumlu olur niyetiyle yapmak/söylemek mean (something) for the best v.
iyi niyetli/olumlu düşünerek yapmak/söylemek mean (something) for the best v.
iyi/olumlu sonuçlanmasını umarak yapmak/söylemek mean (something) for the best v.
olup bitenleri sadece olumlu yanlarından görmek wear rose-colored glasses v.
birinden olumlu bahsetmek put a plug in for someone v.
biri hakkında başka birine olumlu referans vermek put in a good word for somebody with someone v.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olmak be spoiled for choice v.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olmak be spoilt for choice v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think a great deal of someone v.
hem olumlu hem olumsuz olmak cut two ways v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think a lot of someone v.
hem olumlu hem olumsuz olmak work both ways v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think much of someone v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think highly of someone v.
iyi/olumlu sonuçlanmak come out to be good v.
iyi/olumlu/başarılı göstermek make someone look good v.
iyi/olumlu sonuçlanmak come out well v.
olumlu sonuçlar vermek bear fruit v.
olumlu tarafından bakmak look on the bright side v.
olumlu getirisi olmak reflect credit upon something v.
olumlu yansımak reflect credit upon something v.
olumlu yansımak reflect credit on something v.
olumlu geri dönüşü olmak reflect credit on something v.
olumlu bulmamak give something the thumbs down v.
olumlu getirisi olmak reflect credit on something v.
olumlu geri dönüşü olmak reflect credit upon something v.
olumlu bulmak give something the thumbs up v.
olumlu bir girişimde bulunmak make a decent fist v.
olumlu bir harekette bulunmak make a good fist of v.
olumlu karşılanmak go down well with v.
olumlu bulmak turn thumbs up on something v.
olumlu bir sonuca ulaşmak come out in the wash v.
olumlu düşünmek give someone the benefit of the doubt v.
(olumlu anlamda) hızlı düşünüp anında tepki vermek think on one's feet v.
(bir gösteri/film) olumlu tepkiler almak go down a storm v.
yakaladığı olumlu hava/arkasına aldığı rüzgar ile hareket etmek/gelişmek ride a wave of something v.
yakaladığı olumlu hava/arkasına aldığı rüzgar ile hareket etmek/gelişmek ride on a wave v.
yakaladığı olumlu hava/arkasına aldığı rüzgar ile hareket etmek/gelişmek ride on the wave v.
(büyük ve genelde olumlu) bir değişiklik olmasını sağlamak move a needle v.
yakaladığı olumlu hava/arkasına aldığı rüzgar ile hareket etmek/gelişmek ride the wave of something v.
çok olumlu bir durumda olmak have an easy time of it v.
çok olumlu bir konumda olmak have an easy time of it v.
harika olur (olumlu veya olumsuz anlamda) be the living end v.
olumlu özelliklere sahip olmak have (someone's or something's) good points v.
olumlu yanları olmak have (someone's or something's) good points v.
olumlu niteliklere sahip olmak have (someone's or something's) good points v.
artı/olumlu yanlara sahip olmak have your good points v.
artı/olumlu özelliklere sahip olmak have your good points v.
artı/olumlu noktalara sahip olmak have your good points v.
artı/olumlu yanlara sahip olmak have your plus points v.
artı/olumlu özelliklere sahip olmak have your plus points v.
artı/olumlu noktalara sahip olmak have your plus points v.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu yanlara sahip olmak have (someone's or something's) plus points v.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu özelliklere sahip olmak have (someone's or something's) plus points v.
(kendince/kendi içinde) artı/olumlu noktaları olmak have (someone's or something's) plus points v.
(birine/bir şeye) olumlu bakmamak take a poor view of (someone or something) [uk] v.
bir şeye olumlu bakmamak take a poor view of something [uk] v.
medyada iyi/olumlu yer almak have (a) good press v.
bir şeyi daha olumlu, kabul edilebilir, makul göstermek put a gloss on something v.
(birine/bir şeye) olumlu bakmak/yaklaşmak look kindly upon (someone or something) v.
(birine/bir şeye) olumlu bakmak/yaklaşmak look kindly on (someone or something) v.
(hayata/durumlara) olumlu tarafından bakmak look on the sunny side (of life/things) v.
(hayatta/her şeyde) olumlu yanlara odaklanmak look on the sunny side (of life/things) v.
bir şeyi olumlu olarak düşünmek/hatırlamak mark something with a white stone v.
bir şey aklında olumlu bir yer etmek mark something with a white stone v.
bir şeyi olumlu tanımlamak mark something with a white stone v.
bir şeyi olumlu/şanslı olarak kodlamak mark something with a white stone v.
olumlu bir durumda olmak be (something) to the good v.
beklenmedik şekilde olumlu sonuçlanmak be a blessing in disguise v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak/yaratmak make a (big, great) hit with somebody v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak/yaratmak be a (big, great) hit with somebody v.
olumlu özellikleriyle birlikte olumsuz özellikleri de olmak be a mixed blessing v.
hem olumlu hem olumsuz yanları/sonuçları olmak be a mixed blessing v.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olmak be spoilt for choice v.
çok sayıda olumlu seçenek arasından seçmekte zorlanmak be spoilt for choice v.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olmak be spoiled for choice v.
çok sayıda olumlu seçenek arasından seçmekte zorlanmak be spoiled for choice v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak be a hit with somebody v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak make a hit with somebody v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak make a (big, great) hit with somebody v.
birinde olumlu bir izlenim bırakmak be a (big, great) hit with somebody v.
(önce yargılanmak/eleştirilmektense) hakkında olumlu düşünülmek have the benefit of the doubt v.
(aksi bir kanıt olmadığı sürece) hakkında olumlu düşünmek give/have the benefit of the doubt v.
sıkıntılı bir durumu olumlu karşılamak put on a brave face v.
hem olumlu hem olumsuz olmak cut both ways v.
(biri/bir şey hakkında) olumlu düşünmek give (someone or something) the benefit of the doubt v.
olumlu karşılanmak go down well v.
olumlu karşılanmak go off well v.
biri için olumlu olmak go somebody's way v.
olumlu yanlara sahip olmak have your good points v.
(birinin) heyecanına/olumlu tavrına ket vurmak knock the wind out of (one's) sails v.
heyecanına/olumlu tavrına ket vurmak knock the wind out of sails v.
(birini) iyi/olumlu/başarılı göstermek make (one) look good v.
(birinde/bir şeyde) olumlu bir izlenim bırakmak make a hit with (someone or something) v.
iyi/olumlu/başarılı göstermek make look good v.
birini olumlu etkilemek sweep off someone's feet v.
birini olumlu etkilemek carry off someone's feet v.
birini olumlu etkilemek knock off someone's feet v.
(birinden/bir şeyden) olumlu bahsetmek put a plug in for (someone or something) v.
(biri) hakkında güzel/olumlu şeyler söylemek put in a good word (for one) v.
biri/bir şey hakkında güzel/olumlu şeyler söylemek put in a good word for someone/something v.
(birinden/bir şeyden) olumlu bahsetmek put in a plug for (someone or something) v.
-e olumlu geri dönüşü olmak reflect credit on v.
-e olumlu getirisi olmak reflect credit on v.
-e olumlu yansımak reflect credit on v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu yansımak reflect credit on (someone, something, or oneself) v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu geri dönüşü olmak reflect credit on (someone, something, or oneself) v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu getirisi olmak reflect credit on (someone, something, or oneself) v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu yansımak reflect credit upon (someone, something, or oneself) v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu geri dönüşü olmak reflect credit upon (someone, something, or oneself) v.
(birine/bir şeye/kendine) olumlu getirisi olmak reflect credit upon (someone, something, or oneself) v.
(birini/bir şeyi) daha olumlu görmek/algılamak see (someone or something) in a new light v.
iyi/olumlu bir başlangıç yapmak start off on the right foot v.
olumlu etkilemek sweep off feet v.
(biri) hakkındaki düşünceleri olumlu yönde değişmek think (the) better of (one) v.
(biri/bir şey) hakkında iyi/olumlu düşünmek think a great deal of (someone or something) v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think a lot of v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think highly of v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think well of v.
hakkında iyi/olumlu düşünmek think the world of v.
(biri/bir şey) hakkında iyi/olumlu düşünmek think a lot of (someone or something) v.
(biri/bir şey) hakkında iyi/olumlu düşünmek think highly of (someone or something) v.
(olumlu anlamda) hızlı düşünüp anında tepki vermek think on your feet v.
(biri/bir şey) hakkında iyi/olumlu düşünmek think well of (someone or something) v.
olumlu bulmak turn thumbs up v.
olumlu bakmak wishcast v.
olumlu gösterecek şekilde yorumlamak wishcast v.
olumlu bakmak take kindly to v.
iyi/olumlu bir başlangıç yapmış off on the right foot adj.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olan spoiled for choice [us] adj.
çok sayıda (olumlu) seçeneği olan spoilt for choice [uk] adj.
olumlu biçimde in glowing colors adv.
olumlu biçimde in glowing terms adv.
olumlu biçimde in glowing colours adv.
iyi, kötü, olumlu gösterecek bir ortamda/ışıkta in a good light adv.
uzak ihtimal de olsa ya (olumlu sonuçlanma) umuduyla on the outside chance expr.
(olumlu sonuçlanma) ihtimaline karşı on the outside chance expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the outside chance expr.
olur a (olumlu sonuçlanma) beklentisiyle on the outside chance expr.
olur da (olumlu sonuçlanacağını) umut ederek on the outside chance expr.
umut dünyası işte, ya (olumlu sonuçlanırsa) on the outside chance expr.
uzak ihtimal de olsa ya (olumlu sonuçlanma) umuduyla on the off chance expr.
(olumlu sonuçlanma) ihtimaline karşı on the off chance expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the off chance expr.
olur a (olumlu sonuçlanma) beklentisiyle on the off chance expr.
olur da (olumlu sonuçlanacağını) umut ederek on the off chance expr.
umut dünyası işte, ya (olumlu sonuçlanırsa) on the off chance expr.
olumlu yanından on the credit side (of the ledger) expr.
olumlu yanından on the credit side expr.
durumun olumlu yanı the glass is half full expr.
durum göründüğünden daha iyi/olumlu the glass is half full expr.
durum algılandığından daha iyi/olumlu the glass is half full expr.
olumlu bir ilişki içinde in good odor expr.
işin olumlu sayılabilecek tarafı on a lighter note expr.
en iyi/olumlu döneminde at (one's) best expr.
beklenmedik şekilde olumlu sonuçlanan talihsizlik blessing in disguise expr.
beklenmedik şekilde olumlu sonuçlanan talihsizlik a blessing in disguise expr.
olumlu biçimde in glowing terms expr.
olumlu biçimde in glowing colours [uk] expr.
olumlu biçimde in glowing colors [us] expr.
(olumlu sonuçlanma) ihtimaline karşı on the off-chance [uk] expr.
çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle on the off-chance [uk] expr.
işin olumlu/güzel tarafı on the upside expr.
olumlu olan on the upside expr.
olumlu yönden bakıldığında on the upside expr.
(bir şeye) olumlu cevap vermeyen out of conceit with (something) expr.
abd ordusu mensuplarının kullandığı olumlu nida hoo-ah exclam.
Speaking
ben de öyle (olumlu) me too expr.
ben de öyle (olumlu) so do I expr.
hem olumlu hem olumsuz it cuts two ways expr.
sonuçlar olumlu çıktı the results came out positive expr.
Trade/Economic
bir işin finansal açıdan tatmin ediciliği haricindeki olumlu yönleri nonmonetary advantages n.
bir şirketin ya da piyasanın bütününde yaşanan keskin ve olumlu yönde toparlanma turnaround n.
bir firmanın faaliyetlerinin diğer firmalar üzerinde yarattığı ve onların buna karşılık bir ödemede bulunmadıkları olumlu etkiler external economies n.
dağıtılmamış olumlu fark unallocated surplus n.
ekonominin genel durumu hakkında kişilerde yaygın olumsuz veya olumlu görüşler animal spirits n.
olumlu fark favorable balance n.
olumlu koşul affirmative condition n.
olumlu teyit positive confirmation n.
olumlu dönüş positive return n.
olumlu fark favourable variance n.
olumlu dışsallık positive externality n.
olumlu iş ilişkisi positive working relationship n.
olumlu dışsallıklar positive externality n.
olumlu fark favorable variance n.
olumlu risk positive risk n.
olumlu görünüm positive outlook n.
olumlu şart affirmative condition n.
olumlu dönüş positive feedback n.
olumlu görüş unqualified opinion n.
olumlu sermaye düzeltmesi farkı capital adjustment positive difference n.
satın alma sürecinde tüketicinin markaya dair bildiği ve farkında olduğu tüm olumlu düşünceler/duygular seti consideration set n.
satın alma sürecinde tüketicinin markaya dair bildiği ve farkında olduğu tüm olumlu düşünceler/duygular seti evoked set n.
sermaye düzeltmesi olumlu farkları positive distinction from share capital adjustment n.
yeniden değerleme olumlu farkı revaluation surplus n.
olumlu görüş unmodified opinion n.
olumlu görüş (bağımsız denetimde) clean opinion n.
olumlu bir biçimde in a good light expr.
Law
bir yeni ürün çeşidinin piyasada olumlu ve uygun şekilde karşılanması acceptance n.
hem olumlu hem olumsuz defi anomalous plea n.
olumlu bir içeriği olan irtifak hakkı affirmative easement n.