Türkisch | Englisch | |
---|---|---|
Phrasals | ||
Phrasals | bir şeyi kanıtlamak | attest to something v. |
Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
Phrasals | ||||
Phrasals | (birine bir şeyi) kanıtlamak | prove (something) to (one) v. | ||
Sulphur has proven to be a more strategic component in fuels than was earlier supposed. Sülfürün yakıtlarda daha önce düşünüldüğünden daha stratejik bir bileşen olduğu kanıtlanmıştır. More Sentences |
||||
General | ||||
General | (bir şeyi) davranışlarıyla kanıtlamak | witness [obsolete] v. | ||
Idioms | ||||
Idioms | varlığı/olması/bulunması (bir şeyi) kanıtlamak | give witness to (something) v. | ||
Idioms | (bir şeyi) yapabildiğini göstermek/kanıtlamak | walk the chalk v. |