Englisch | Türkisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | also adv. | ayrıca | ||
They also seemed to me to be very critical. Ayrıca bana çok eleştirel göründüler. More Sentences |
||||
General | ||||
General | also adv. | yine | ||
I have one last thing to say, also on the negative side, with regard to Kyoto. Kyoto ile ilgili olarak, yine olumsuz yönde, söyleyeceğim son bir şey daha var. More Sentences |
||||
General | also adv. | da | ||
The Commission's work to improve regulation is also making headway. Komisyon'un mevzuatı iyileştirme çalışmaları da ilerleme kaydetmektedir. More Sentences |
||||
General | also adv. | üstelik | ||
He studies English, but he's also studying German. İngilizce çalışır ama üstelik Almanca da çalışıyor. More Sentences |
||||
General | also adv. | de | ||
The buses could also be watched. Otobüsler de izlenebilir. More Sentences |
||||
General | also adv. | bir de | ||
However, there is also a purely European dimension. Bununla birlikte işin bir de tamamen Avrupa boyutu vardır. More Sentences |
||||
General | also adv. | hem de | ||
I believe that targeted vaccination will enable us to limit the damage, in material but also in cultural terms. Hedefe yönelik aşılamanın hem maddi hem de kültürel anlamda zararı sınırlamamızı sağlayacağına inanıyorum. More Sentences |
||||
General | also adv. | ayrıca | ||
We also propose that subsidies for the export of live animals should be reduced and accounted for separately. Ayrıca canlı hayvan ihracatına yönelik sübvansiyonların azaltılmasını ve ayrı olarak muhasebeleştirilmesini öneriyoruz. More Sentences |
||||
General | also adv. | aynı zamanda | ||
This also means that we will receive some of this money back one year later. Bu aynı zamanda bu paranın bir kısmını bir yıl sonra geri alacağımız anlamına da geliyor. More Sentences |
||||
General | also adv. | aynı zamanda | ||
Your visit also reinforces the role of Jordan in Europe's Barcelona Process and Euro-Mediterranean dialogue. Ziyaretiniz aynı zamanda Ürdün'ün Avrupa Barselona Süreci ve Avrupa-Akdeniz diyaloğundaki rolünü de pekiştirmektedir. More Sentences |
||||
General | also adv. | de/da | ||
There's fruit and also sandwiches if you like. İsterseniz meyve ve sandviç de var. More Sentences |
||||
General | also adv. | keza | ||
General | also adv. | dahi | ||
General | also adv. | hem | ||
General | also adv. | diğer bir yandan | ||
General | also adv. | bu yüzden |