Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
Phrasals | ||||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | compel (someone) to (do something) v. | ||
I was compelled to leave school. Ben okulu terk etmek zorunda bırakıldım. More Sentences |
||||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | oblige (one) to (do something) v. | ||
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to. Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk. More Sentences |
||||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | call upon (someone) v. | ||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | obligate (one) to v. | ||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | torment (one) into (doing something) v. | ||
Phrasals | (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak | torture (one) into (doing something) v. |