1 |
unbearable |
dayanılmaz |
adj. |
|
- Many men after all find the idea that their picture of reality is not relevant for women unbearable.
- Ne de olsa pek çok erkek, kendi gerçeklik resimlerinin kadınlar için geçerli olmadığı fikrini dayanılmaz bulmaktadır.
- Noise in the areas close to airports often reaches a level that is unbearable for millions of our fellow citizens.
- Havaalanlarına yakın bölgelerdeki gürültü, milyonlarca yurttaşımız için çoğu zaman dayanılmaz bir seviyeye ulaşmaktadır.
- After denying it several times, I will only give in, break down, and fall apart under unbearable pressure.
- Birkaç kez inkar ettikten sonra, sadece pes edeceğim, yıkılacağım ve dayanılmaz baskı altında parçalanacağım.
- Is the pain unbearable?
- Acı dayanılmaz mı?
- It would've been unbearable.
- Bu dayanılmaz olurdu.
- The smell was unbearable.
- Koku dayanılmazdı.
- Change the channel, please; that music is unbearable.
- Kanalı değiştir lütfen; bu müzik dayanılmaz.
- The silence was unbearable.
- Sessizlik dayanılmazdı.
- It would have been unbearable.
- Bu dayanılmaz olurdu.
- This is an unbearable truth.
- Bu dayanılmaz bir gerçek.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcaklık dayanılmaz.
- Some children resort to suicide in order to escape from unbearable pressure.
- Bazı çocuklar dayanılmaz baskıdan kaçmak için intihara başvuruyorlar.
- Life became unbearable.
- Hayat dayanılmaz oldu.
- The heat was almost unbearable.
- Isı neredeyse dayanılmazdı.
- This noise is unbearable.
- Bu gürültü dayanılmaz.
- The pain of the compound fracture was almost unbearable.
- Bileşik kırığın acısı neredeyse dayanılmazdı.
- She's unbearable.
- O dayanılmaz biri.
- The shame was almost unbearable.
- Utanç neredeyse dayanılmazdı.
- The situation was unbearable.
- Durum dayanılmazdı.
- Some children resort to suicide in order to escape from unbearable pressure.
- Bazı çocuklar dayanılmaz baskıdan kaçmak için intihara başvuruyor.
- They are unbearable memories.
- Bunlar dayanılmaz anılar.
- Life under Tom's roof was unbearable.
- Tom'un çatısı altındaki hayat dayanılmazdı.
- The pain was unbearable.
- Acı dayanılmazdı.
- The pain was almost unbearable.
- Ağrı neredeyse dayanılmazdı.
- I have unbearable pains.
- Dayanılmaz ağrılarım var.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcak dayanılmaz.
- I have unbearable pains.
- Benim dayanılmaz ağrılarım var.
- This is an unbearable truth.
- Bu dayanılmaz bir gerçektir.
- The pain was almost unbearable.
- Acı neredeyse dayanılmazdı.
- They are unbearable memories.
- Onlar dayanılmaz anılar.
- The heat was unbearable.
- Sıcak dayanılmazdı.
- The pain is unbearable.
- Bu acı dayanılmaz.
- Bearing can be unbearable.
- Katlanmak dayanılmaz olabilir.
- Bearing can be unbearable.
- Katlanma dayanılmaz olabilir.
- This is unbearable.
- Bu dayanılmaz.
- It must be almost unbearable.
- Neredeyse dayanılmaz olmalı.
- The heat was almost unbearable.
- Sıcak neredeyse dayanılmazdı.
- This uncertainty is unbearable.
- Bu belirsizlik dayanılmaz.
Show More (35)
|
2 |
unbearable |
çekilmez |
adj. |
|
- What more could the French government do to make our lives here unbearable?
- Fransız hükümeti buradaki hayatımızı çekilmez hale getirmek için daha ne yapabilir?
- She's unbearable.
- Çekilmez biri o.
- Life became unbearable.
- Hayat çekilmez oldu.
- Without art, the crudeness of reality would make the world unbearable.
- Sanat olmasaydı, gerçekliğin acımasızlığı dünyayı çekilmez hale getirirdi.
- The older Mary gets, the more unbearable she becomes.
- Mary yaşlandıkça daha da çekilmez oluyor.
Show More (2)
|
3 |
unbearable |
katlanılmaz |
adj. |
|
- This uncertainty is unbearable.
- Bu belirsizlik katlanılmazdır.
- It would've been unbearable.
- Katlanılamaz olurdu bu.
- The smell was unbearable.
- Koku katlanılmazdı.
Show More (0)
|
4 |
unbearable |
tahammül edilmez |
adj. |
|
- Change the channel, please; that music is unbearable.
- Lütfen kanalı değiştir; o müziğe tahammül edilemez.
Show More (-2)
|