|
- She uses ordinary objects in her artwork.
- Sanat eserlerinde sıradan nesneler kullanıyor.
- Medicinal products are something quite ordinary and everyday.
- Tıbbi ürünler oldukça sıradan ve gündelik bir şeydir.
- In the eyes of many ordinary Arabs, he became a symbol of Arab opposition to American supremacy.
- Birçok sıradan Arap'ın gözünde Amerikan üstünlüğüne karşı Arap muhalefetinin sembolü haline geldi.
- It is not purchased or consumed like an ordinary, everyday consumer item.
- Sıradan, günlük bir tüketim maddesi gibi satın alınmaz veya tüketilmez.
- An ordinary coffee planter in Tanzania or Kenya earns at best a few euros per week.
- Tanzanya ya da Kenya'daki sıradan bir kahve ekicisi haftada en iyi ihtimalle birkaç Euro kazanmaktadır.
- An ordinary piece of legislation is proposed for a severe emergency situation.
- Ciddi bir acil durum için sıradan bir mevzuat parçası önerilmektedir.
- Without strict conditions, self-handling will be the kiss of death for ordinary dockers.
- Sıkı koşullar olmaksızın, kendi kendine elleçleme sıradan liman işçileri için ölüm öpücüğü olacaktır.
- This sort of mindless gobbledegook means as much to the ordinary citizen of Europe as a text in ancient Sanskrit.
- Bu tür akılsızca bir laf kalabalığı, sıradan bir Avrupa vatandaşı için eski Sanskritçe bir metin kadar anlam ifade eder.
- In no case would such a derogation be granted for use in an ordinary laundry detergent.
- Hiçbir durumda sıradan bir çamaşır deterjanında kullanım için böyle bir istisna tanınmayacaktır.
- The ordinary Iraqi family's purchase, even of one bar of soap, was politically directed and controlled.
- Sıradan bir Iraklı ailenin bir kalıp sabun bile satın alması siyasi olarak yönlendirilmiş ve kontrol edilmiştir.
- They are ordinary men and women made extraordinary by society's preoccupation with their sex lives.
- Onlar, toplumun cinsel yaşamlarıyla meşgul olması nedeniyle sıra dışı hale gelen sıradan erkek ve kadınlardır.
- We are lucky to have even ordinary railway links.
- Sıradan demir yolu bağlantılarına sahip olduğumuz için bile şanslıyız.
- Secondly, the Bank does not operate as an ordinary commercial bank.
- İkinci olarak, Banka sıradan bir ticari banka olarak faaliyet göstermemektedir.
- By that I do not mean the consent of a House like this, but of the ordinary voters in Europe.
- Bununla böyle bir Meclisin değil, Avrupa'daki sıradan seçmenlerin rızasını kastediyorum.
- It is not purchased or consumed like an ordinary, everyday consumer item.
- Otomobil sıradan, günlük bir tüketim maddesi gibi satın alınmamakta ya da tüketilmemektedir.
- But as well as betraying the EU/EOM and ordinary Pakistanis, you are also betraying the ideals of your own Presidency.
- Ancak AB/EOM ve sıradan Pakistanlılara ihanet etmenin yanı sıra kendi Başkanlığınızın ideallerine de ihanet ediyorsunuz.
- Without strict conditions, self-handling will be the kiss of death for ordinary dockers.
- Sıkı koşullar olmaksızın kendi kendine elleçleme sıradan liman işçileri için ölüm öpücüğü olacaktır.
- Of course, some will say we do not do an ordinary job of work.
- Elbette bazıları sıradan bir iş yapmadığımızı söyleyecektir.
- I wonder, then, what the role of an ordinary Convention member is.
- O halde sıradan bir Konvansiyon üyesinin rolünün ne olduğunu merak ediyorum.
- The boy was smaller than an earth child and had many different habits from an ordinary child.
- Çocuk bir dünyalı çocuktan daha küçüktü ve sıradan bir çocuktan farklı olan pek çok alışkanlığı vardı.
- An ordinary martial artist can't even think about things like this, much less eat it.
- Sıradan bir dövüş sanatçısı böyle şeyleri düşünemez bile, yemek şöyle dursun.
- An ordinary martial artist can't even think about things like this, much less eat it.
- Sıradan bir dövüş sanatçısı bırakın yemeyi, böyle şeyleri düşünemez bile.
- However, people have treated these things as ordinary human theory.
- Fakat insanlar bunları sıradan insan teorisi olarak görmektedir.
- It looks just like an ordinary flash drive.
- Sıradan bir flash sürücüye benziyor.
- The boy was smaller than an earth child and had many different habits from an ordinary child.
- Bu oğlan, dünyalı bir çocuktan daha küçüktü ve birçok yönden davranışları sıradan bir çocuğunkinden farklıydı.
- Ordinary human reasoning and perception don't work that way.
- Sıradan insan muhakemesi ve algısı bu şekilde çalışmaz.
- Sami was an ordinary Muslim.
- Sami sıradan bir Müslümandı.
- Ordinary arrows can't pierce the dragon's scales.
- Sıradan oklar ejderhanın pullarını delemez.
- She is no ordinary student.
- O sıradan bir öğrenci değil.
- His strength is much greater than that of an ordinary man.
- Onun gücü sıradan bir adamdan çok daha fazla.
- Having misconceptions of what mathematics is is even more ordinary than not knowing how to spell my name.
- Matematiğin ne olduğu hakkında yanlış fikirlere sahip olmak, ismimi nasıl heceleyeceğimi bilmemekten bile daha sıradan.
- This isn't any ordinary ability.
- Bu sıradan bir yetenek değil.
- He's just an ordinary office worker.
- O, sadece sıradan bir büro çalışanıdır.
- Tom is just an ordinary man.
- Tom sadece sıradan bir adam.
- Sami grew up in an ordinary family.
- Sami sıradan bir ailede büyüdü.
- He's just an ordinary man.
- O sadece sıradan bir insan.
- This isn't any ordinary ability.
- Bu, sıradan bir yetenek değildir.
- Tom is just an ordinary person.
- Tom sadece sıradan bir insan.
- Miracles are ordinary.
- Mucizeler sıradan.
- Jamal isn't just an ordinary man anymore.
- Jamal artık sıradan bir adam değil.
- Tom was a plain, ordinary kid.
- Tom düz, sıradan bir çocuktu.
- Fadil's new bride was no ordinary girl.
- Fadıl'ın yeni gelini sıradan bir kız değildi.
- Tom is no ordinary man.
- Tom sıradan bir adam değil.
- He is an ordinary man.
- Sıradan bir adam.
- He's trying to remain an ordinary person.
- Sıradan bir insan olarak kalmaya çalışıyor.
- She is no ordinary singer.
- O sıradan bir şarkıcı değil.
- I live in Canada, where English is a common, ordinary language.
- İngilizcenin yaygın ve sıradan bir dil olduğu Kanada'da yaşıyorum.
- That was no ordinary storm.
- O sıradan bir fırtına değildi.
- I'm just an ordinary guy with nothing to lose.
- Ben sadece kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sıradan bir adamım.
- He's just an ordinary student.
- O sadece sıradan bir öğrencidir.
- The dragon's scales can't be pierced by ordinary arrows.
- Ejderhanın pulları sıradan oklarla delinemez.
- It was quite ordinary.
- Oldukça sıradandı.
- Ordinary weapons cannot harm the dragon.
- Sıradan silahlar ejderhaya zarar veremez.
- Koko is not an ordinary gorilla.
- Koko sıradan bir goril değil.
- He is just an ordinary person.
- O sadece sıradan bir insan.
- I'd rather peel potatoes with a potato peeler than with an ordinary knife.
- Patatesleri sıradan bir bıçak yerine patates soyacağı ile soymayı tercih ederim.
- I am an ordinary person.
- Ben sıradan bir insanım.
- His strength is much greater than that of an ordinary man.
- Onun gücü, sıradan bir insanınkinden çok daha büyüktür.
- He's just an ordinary office worker.
- O sadece sıradan bir ofis çalışanı.
- The dragon cannot be harmed by ordinary weapons.
- Ejderhaya sıradan silahlarla zarar verilemez.
- Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
- Bilgeler fikirlerden, entelektüeller gerçeklerden, sıradan insanlar ise yediklerinden bahseder.
- She's a perfectly ordinary girl.
- Tamamen sıradan bir kız.
- She is no ordinary student.
- Sıradan bir öğrenci değil.
- He's just an ordinary student.
- O sadece sıradan bir öğrenci.
- We lead a very ordinary life.
- Çok sıradan bir hayat sürüyoruz.
- She's a perfectly ordinary girl.
- O mükemmel sıradan bir kız.
- He is no ordinary man.
- O sıradan bir adam değil.
- He is no ordinary student.
- O sıradan bir öğrenci değil.
- He's trying to remain an ordinary person.
- O sıradan bir kişi olarak kalmaya çalışıyor.
- Sami led a very ordinary life.
- Sami çok sıradan bir hayat yaşıyordu.
- In difficult times like these, no ordinary degree of effort will get our company out of danger.
- Bu gibi zor zamanlarda, hiçbir sıradan çaba şirketimizi tehlikeden kurtaramaz.
- Sami went back to ordinary life.
- Sami sıradan hayatına geri döndü.
- Nothing out of the ordinary happened on our trip.
- Gezimizde sıradışı hiçbir şey olmadı.
- Did you notice anything out of the ordinary?
- Sıradışı bir şey fark ettin mi?
- This day started like any other ordinary day.
- Bu gün sıradan bir gün gibi başladı.
- This is an ordinary task.
- Bu sıradan bir görevdir.
- The colors of the pattern are very ordinary.
- Desenin renkleri çok sıradan.
- Jamal isn't just an ordinary man anymore.
- Jamal artık sadece sıradan bir adam değil.
- Layla was an ordinary housewife.
- Leyla sıradan bir ev hanımıydı.
- He is an ordinary man.
- O sıradan bir adam.
- We lead a very ordinary life.
- Çok sıradan bir hayatımız var.
- Tom seems like an ordinary guy to me.
- Tom bana sıradan bir adam gibi görünüyor.
- Layla was an ordinary housewife.
- Leyla sıradan bir ev kadınıydı.
- Tom was a plain, ordinary kid.
- Tom sade, sıradan bir çocuktu.
- That was no ordinary storm.
- Bu sıradan bir fırtına değildi.
- Sami led a very ordinary life.
- Sami çok sıradan bir hayat sürdü.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
- Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- This is an ordinary task.
- Bu sıradan bir iş.
- She is no ordinary singer.
- O sıradan bir şarkıcı değildir.
- I am an ordinary person.
- Ben sıradan bir kişiyim.
- The dragon can't be killed with ordinary weapons.
- Ejderha sıradan silahlarla öldürülemez.
- I'm just an ordinary guy with nothing to lose.
- Ben kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sıradan bir adamım.
- Her behaviour was out of the ordinary.
- Davranışı sıradışıydı.
- This day started like any other ordinary day.
- Bu gün başka sıradan bir gün gibi başladı.
- From this moment Elsa's life was that of the ordinary happy child.
- Bu andan itibaren Elsa'nın hayatı sıradan mutlu bir çocuğunki gibi oldu.
- He's just an ordinary man.
- O sadece sıradan bir adam.
- Miracles are ordinary.
- Mucizeler sıradandır.
Show More (94)
|
|
- The point must come when, again, it is the Treaty's ordinary instruments, rather than derogations, that take effect.
- Mesele şudur ki, yeniden, etkili olacak olan derogasyonlar değil, Anlaşmanın olağan araçlarının devreye girmesidir.
- The point must come when, again, it is the Treaty's ordinary instruments, rather than derogations, that take effect.
- Derogasyonlardan ziyade Antlaşma'nın olağan araçlarının yürürlüğe gireceği bir noktaya gelinmelidir.
- Tom didn't notice anything out of the ordinary.
- Tom olağan dışı bir şey fark etmedi.
- Nothing seemed out of the ordinary.
- Hiçbir şey olağan dışı görünmüyordu.
- Our sensors did not detect anything out of the ordinary.
- Sensörlerimiz olağan dışı bir şey tespit etmemiştir.
- You cannot solve this problem in an ordinary way.
- Bu problemi olağan bir şekilde çözemezsiniz.
- There's nothing out of the ordinary.
- Olağan dışı bir şey yok.
- Tom said he didn't see anything out of the ordinary.
- Tom olağan dışı bir şey görmediğini söyledi.
Show More (5)
|