1 |
convenience |
kolaylık |
n. |
|
- The airfryer is a popular modern convenience.
- Yağsız fritöz çokça tercih edilen modern bir kolaylıktır.
- This was a question of convenience.
- Bu bir kolaylık meselesiydi.
- I have absolutely no interest other than the convenience of Members.
- Üyelere kolaylık sağlamaktan başka hiçbir çıkarım yok.
- That is our message to substandard ships and the flags of convenience.
- Standart altı gemilere ve kolaylık bayraklarına mesajımız budur.
- The EU is concerned about the growing use of flags of convenience.
- AB, kolaylık bayraklarının artan kullanımından endişe duymaktadır.
- So exactly what havoc do these ships and flags of convenience wreak?
- Peki, bu gemiler ve kolaylık bayrakları tam olarak nasıl bir tahribata yol açıyor?
- These could almost be termed ports of convenience.
- Bunlar neredeyse kolaylık limanları olarak adlandırılabilir.
- I use those terms for convenience, but I never normally use them.
- Bu terimleri kolaylık olsun diye kullanıyorum ama normalde asla kullanmam.
- Its name is irrelevant, but let us call it Echelon for the sake of convenience.
- İsmi önemsiz ancak kolaylık olması açısından Echelon diyelim.
- Flags of convenience are a blight on the system.
- Kolaylık bayrakları sisteme zarar vermektedir.
- I have absolutely no interest other than the convenience of Members.
- Üyelere kolaylık sağlamaktan başka kesinlikle hiçbir çıkarım yoktur.
- Flags of convenience are one problem but are not the only ones.
- Kolaylık bayrakları bir sorundur ancak tek sorun değildir.
- Flags of convenience are one problem, but are not the only one.
- Kolaylık bayrakları bir sorundur, ancak tek sorun değildir.
- This directive brings ports of convenience closer.
- Bu yönerge kolaylık limanlarını yakınlaştırıyor.
- Next, we have flags of convenience.
- Sırada, kolaylık bayraklarımız var.
- Pressure cookers are a true convenience.
- Düdüklü tencereler gerçek bir kolaylıktır.
- It is a great convenience to live near a station.
- Bir istasyonun yakınında yaşamak büyük bir kolaylık.
- Pressure cookers are a true convenience.
- Düdüklü tencereler büyük kolaylık.
- The telephone is a convenience.
- Telefon kolaylıktır.
- The telephone is a convenience.
- Telefon bir kolaylıktır.
Show More (17)
|
2 |
convenience |
umumi tuvalet |
n. |
|
- There is a convenience at the train station.
- Tren istasyonunda bir umumi tuvalet var.
Show More (-2)
|
3 |
convenience |
fırsat |
n. |
|
- Please go to the doctor at your earliest convenience.
- Lütfen bulduğunuz ilk fırsatta doktora gidin.
Show More (-2)
|
4 |
convenience |
uygunluk |
n. |
|
- Otherwise, this principle would be broken, and procedural convenience would take priority.
- Aksi takdirde bu ilke çiğnenecek ve usule uygunluk öncelik kazanacaktır.
Show More (-2)
|
5 |
convenience |
yarar |
n. |
|
- The public convenience should be respected.
- Kamu yararına saygı duyulmalıdır.
Show More (-2)
|
6 |
convenience |
çıkar |
n. |
|
- I urged Keiko to stop using people for her own convenience.
- Keiko'yu insanları kendi çıkarları için kullanmaktan vazgeçmeye çağırdım.
Show More (-2)
|
7 |
convenience |
rahatlık |
n. |
|
- Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutlulukla eşdeğer değildir.
Show More (-2)
|
8 |
convenience |
uygun zaman |
n. |
|
- Please do the work at your own convenience.
- Lütfen bu işi kendi uygun zamanınızda yapın.
Show More (-2)
|