|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
uykusu gelmiş |
sleepy s.
|
|
I feel a little sleepy.
Biraz uykum geldi.
More Sentences
|
2 |
Genel |
gelmiş geçmiş |
ever zf.
|
|
Sami was the nicest man ever.
Sami gelmiş geçmiş en iyi adamdı.
More Sentences
|
Colloquial |
|
3 |
Konuşma Dili |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
sick of (someone or something) s.
|
|
I'm sick of this song.
Bu şarkıdan gına geldi.
More Sentences
|
Idioms |
|
4 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
fed up (to some degree) (with someone or something) s.
|
|
I am fed up with everything.
Her şeyden gına geldi.
More Sentences
|
Speaking |
|
5 |
Konuşma |
bakın kim gelmiş |
look who's here expr.
|
|
Tom, look who's here.
Tom, bak kim geldi.
More Sentences
|
General |
|
6 |
Genel |
dışarıdan gelmiş acil durum müdahale ekibi |
foreign emergency response team i.
|
|
7 |
Genel |
ödeme zamanı gelmiş |
dueness i.
|
|
8 |
Genel |
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar |
carpool i.
|
|
9 |
Genel |
akkor haline gelmiş kömür |
gleed i.
|
|
10 |
Genel |
hindistan'a yeni gelmiş avrupalı |
griffin i.
|
|
11 |
Genel |
yeni gelmiş kimse |
newcomer i.
|
|
12 |
Genel |
emeklilik çağına gelmiş kimse |
older age pensioner i.
|
|
13 |
Genel |
enkaz haline gelmiş şey |
wreck i.
|
|
14 |
Genel |
tıraşı gelmiş sakal |
stubble i.
|
|
15 |
Genel |
kuzey ingiltere'den güneye gelmiş turist |
grockle i.
|
|
16 |
Genel |
ailesi japonya'dan gelmiş olup amerika'da doğup büyüyen kimse |
nisei i.
|
|
17 |
Genel |
alışkanlık haline gelmiş şey |
routine i.
|
|
18 |
Genel |
alışkanlık haline gelmiş sarhoşluk |
habitual intoxication i.
|
|
19 |
Genel |
gelmiş geçmiş en iyi |
all-time best i.
|
|
20 |
Genel |
evlilik dışı dünyaya gelmiş çocuk |
child born out of wedlock i.
|
|
|
21 |
Genel |
gelmiş geçmiş en kötü günlerden biri |
one of the worst days ever i.
|
|
22 |
Genel |
gelmiş geçmiş en iyi takım |
best team ever i.
|
|
23 |
Genel |
zenginliği ve giyimi kuşamı ile medyatik hale gelmiş olan kişi |
celebutante i.
|
|
24 |
Genel |
suç yuvası haline gelmiş kalabalık şehir |
asphalt jungle i.
|
|
25 |
Genel |
yeni gelmiş kimse |
entrant i.
|
|
26 |
Genel |
hawaii'ye yeni gelmiş kimse |
malahini i.
|
|
27 |
Genel |
güçlü rüzgarlar nedeniyle çok şiddetli ve tehlikeli hale gelmiş deniz |
high sea i.
|
|
28 |
Genel |
eşit öneme sahip olmayan yan yana gelmiş iki ünlüden az önemli olanı |
glide i.
|
|
29 |
Genel |
hindistan'a yeni gelmiş avrupalı |
griff [india] i.
|
|
30 |
Genel |
alışkanlık haline gelmiş davranış |
routinism i.
|
|
31 |
Genel |
kural haline gelmiş şey |
institute i.
|
|
32 |
Genel |
savaş zamanı popüler hale gelmiş küçük tüylü bir oyuncak |
gonk i.
|
|
33 |
Genel |
(man adası'na) yerleşmek üzere britanya'dan gelmiş kimse |
come-over i.
|
|
34 |
Genel |
(man adası'na) britanya'dan gelmiş yerleşimci |
come-over i.
|
|
35 |
Genel |
zamanı gelmiş olma |
dueness i.
|
|
36 |
Genel |
yakınlarda gelmiş göçmen |
pilgrim i.
|
|
37 |
Genel |
insanların veya hayvanların tüketemeyeceği hale gelmiş besin |
contamination i.
|
|
38 |
Genel |
birleşme suretiyle bir araya gelmiş olan şirketler grubunu ayrı şirketlere ayırmak |
delist f.
|
|
39 |
Genel |
oyuna gelmiş/getirilmiş olmak |
be played f.
|
|
40 |
Genel |
ruhani bir diyardan gelmiş gibi görünmek |
descend f.
|
|
|
41 |
Genel |
toz haline gelmiş |
pulverulent s.
|
|
42 |
Genel |
karşı karşıya gelmiş |
encountered s.
|
|
43 |
Genel |
tam vakti gelmiş |
ripe s.
|
|
44 |
Genel |
zamanı gelmiş |
due s.
|
|
45 |
Genel |
uykusu gelmiş |
slumberous s.
|
|
46 |
Genel |
tıraşı gelmiş |
foaming s.
|
|
47 |
Genel |
işlemeyecek hale gelmiş |
out of action s.
|
|
48 |
Genel |
saplantı haline gelmiş |
obsessive s.
|
|
49 |
Genel |
dağdan gelmiş |
uncouth s.
|
|
50 |
Genel |
yırtıcı hale gelmiş |
ravenous s.
|
|
51 |
Genel |
akkor hale gelmiş |
incandescent s.
|
|
52 |
Genel |
vadesi gelmiş |
mature s.
|
|
53 |
Genel |
gazaba gelmiş |
wrathful s.
|
|
54 |
Genel |
mevsimi gelmiş |
in s.
|
|
55 |
Genel |
üstün gelmiş |
outdone s.
|
|
56 |
Genel |
seçimle iş başına gelmiş |
elected s.
|
|
57 |
Genel |
standart hale gelmiş |
standardized s.
|
|
58 |
Genel |
buhar haline gelmiş |
evaporated s.
|
|
59 |
Genel |
uykusu gelmiş |
somnolent s.
|
|
60 |
Genel |
toz haline gelmiş |
pulverized s.
|
|
61 |
Genel |
dağdan gelmiş |
loutish s.
|
|
62 |
Genel |
evlenecek yaşa gelmiş |
nubile s.
|
|
63 |
Genel |
meydana gelmiş |
ensued s.
|
|
64 |
Genel |
yüz yüze gelmiş |
encountered s.
|
|
65 |
Genel |
vücuda gelmiş |
nascent s.
|
|
66 |
Genel |
ardından gelmiş |
ensued s.
|
|
67 |
Genel |
meydana gelmiş |
eventuated s.
|
|
68 |
Genel |
tıraşı gelmiş |
stubbly s.
|
|
69 |
Genel |
doğru yola gelmiş |
disabused s.
|
|
70 |
Genel |
meydana gelmiş |
arisen s.
|
|
71 |
Genel |
tıraşı gelmiş |
stubby s.
|
|
72 |
Genel |
sulu kar haline gelmiş |
slushed s.
|
|
73 |
Genel |
gelmiş olan |
in s.
|
|
74 |
Genel |
galeyana gelmiş |
effervescent s.
|
|
75 |
Genel |
vecde gelmiş |
ecstatic s.
|
|
76 |
Genel |
ışığa duyarlı hale gelmiş |
photosensitised s.
|
|
77 |
Genel |
ışığa duyarlı hale gelmiş |
photosensitized s.
|
|
78 |
Genel |
çift hale gelmiş |
reduplicated s.
|
|
79 |
Genel |
kor haline gelmiş |
glowing s.
|
|
80 |
Genel |
alışıla gelmiş |
cut-and-dried s.
|
|
|
81 |
Genel |
alışıla gelmiş |
cut-and-dry s.
|
|
82 |
Genel |
-den önce gelmiş |
preceded s.
|
|
83 |
Genel |
çok kullanılmaktan işe yaramaz duruma gelmiş |
worn-out s.
|
|
84 |
Genel |
gına gelmiş |
exasperated s.
|
|
85 |
Genel |
gelmiş geçmiş en iyi |
the best ever s.
|
|
86 |
Genel |
oyuna gelmiş |
tricked s.
|
|
87 |
Genel |
aceleye gelmiş/getirilmiş |
rushed s.
|
|
88 |
Genel |
nötr hale gelmiş/getirilmiş |
neutralized s.
|
|
89 |
Genel |
nötr hale gelmiş/getirilmiş |
neutralised s.
|
|
90 |
Genel |
bozuk/kirli hale gelmiş (düzen vb) |
defiled s.
|
|
91 |
Genel |
standart hale gelmiş |
standardised s.
|
|
92 |
Genel |
toz haline gelmiş |
pulverised s.
|
|
93 |
Genel |
maymundan gelmiş |
ape-descendant s.
|
|
94 |
Genel |
farklı kültürden gelmiş |
accultural s.
|
|
95 |
Genel |
yanarak tanınmaz hale gelmiş |
burned beyond recognition s.
|
|
96 |
Genel |
bir araya gelmiş |
aggregational s.
|
|
97 |
Genel |
bir araya gelmiş |
agminate s.
|
|
98 |
Genel |
parlak kırmızı hale gelmiş |
carminated s.
|
|
99 |
Genel |
yüzüne kan gelmiş |
carnationed s.
|
|
100 |
Genel |
yeni gelmiş |
newcome s.
|
|
101 |
Genel |
rekor seviyeye gelmiş |
record-setting s.
|
|
102 |
Genel |
arkası önüne gelmiş |
ass-backward s.
|
|
103 |
Genel |
arkası önüne gelmiş |
ass-backwards s.
|
|
104 |
Genel |
üst üste gelmiş |
equitant s.
|
|
105 |
Genel |
köz haline gelmiş |
encindered [rare] s.
|
|
106 |
Genel |
sonu gelmiş |
bankrupt s.
|
|
107 |
Genel |
kem göze gelmiş |
evil biseye s.
|
|
108 |
Genel |
vecde gelmiş |
extatic s.
|
|
109 |
Genel |
-den gelmiş |
extract s.
|
|
110 |
Genel |
-den gelmiş |
extracted s.
|
|
111 |
Genel |
gaza gelmiş |
juiced s.
|
|
112 |
Genel |
(küslük veya kavganın) üstesinden gelmiş |
made-up s.
|
|
113 |
Genel |
huy haline gelmiş |
habitual s.
|
|
114 |
Genel |
yığın haline gelmiş |
massed s.
|
|
115 |
Genel |
aceleye gelmiş |
harried s.
|
|
116 |
Genel |
gaza gelmiş |
bucked up s.
|
|
117 |
Genel |
aşırı duyarlı hale gelmiş |
hypersensitized s.
|
|
118 |
Genel |
aşırı duyarlı hale gelmiş |
hypersensitised s.
|
|
119 |
Genel |
soyut hale gelmiş |
moot s.
|
|
120 |
Genel |
kuramsal hale gelmiş |
moot s.
|
|
121 |
Genel |
birkaç noktadan erişilebilir olan halka şeklinde bir araya gelmiş (bağlantı uçları) |
multiple s.
|
|
122 |
Genel |
töre haline gelmiş |
oldline s.
|
|
123 |
Genel |
töre haline gelmiş |
old-line s.
|
|
124 |
Genel |
dağılarak yaygın hale gelmiş |
disperse s.
|
|
125 |
Genel |
aynı takımdaymışçasına gayretle bir araya gelmiş |
in league (with) s.
|
|
126 |
Genel |
birlik üyeleri olarak bir araya gelmiş |
incorporate [obsolete] s.
|
|
127 |
Genel |
felaketlerin merkezi haline gelmiş |
fated s.
|
|
128 |
Genel |
burasına kadar gelmiş |
fed-up s.
|
|
129 |
Genel |
kılıflı hale gelmiş |
invaginate s.
|
|
130 |
Genel |
galeyana gelmiş |
scintillating s.
|
|
131 |
Genel |
deniz suyu ile tuzlu hale gelmiş |
sea-salt s.
|
|
132 |
Genel |
son raddeye gelmiş |
shot s.
|
|
133 |
Genel |
uykusu gelmiş |
slumbrous s.
|
|
134 |
Genel |
uykusu gelmiş |
somnifacient s.
|
|
135 |
Genel |
uykusu gelmiş |
somnolescent s.
|
|
136 |
Genel |
uykusu gelmiş bir şekilde |
somnolently zf.
|
|
137 |
Genel |
gazaba gelmiş halde |
wrathfully zf.
|
|
138 |
Genel |
ayrı ayrı olaylardan meydana gelmiş şekilde |
episodically zf.
|
|
139 |
Genel |
uykusu gelmiş bir şekilde |
sleepily zf.
|
|
140 |
Genel |
kendine gelmiş hali |
itself zm.
|
|
Phrases |
|
141 |
İfadeler |
1980'lerde bir japon bilgisayar oyununda kullanılıp sonradan espri haline gelmiş saçma bir altyazı |
all your base are belong to us expr.
|
|
142 |
İfadeler |
bu duruma gelmiş olduğu için |
as it was expr.
|
|
143 |
İfadeler |
gelmiş geçmiş |
all times expr.
|
|
144 |
İfadeler |
zamanı çoktan gelmiş geçmiş |
it's long overdue expr.
|
|
145 |
İfadeler |
gelmiş geçmiş en |
as ever trod shoe-leather expr.
|
|
146 |
İfadeler |
dünyadaki gelmiş geçmiş en |
as ever trod shoe-leather expr.
|
|
147 |
İfadeler |
yeryüzündeki gelmiş geçmiş en |
as ever trod shoe-leather expr.
|
|
148 |
İfadeler |
gelmiş geçmiş en iyi (bir şey) |
far and away the best (something) expr.
|
|
149 |
İfadeler |
eski bir japon bilgisayar oyununda kullanılıp sonradan espri haline gelmiş saçma bir alt yazı |
ba kısalt.
|
|
Proverb |
|
150 |
Atasözü |
böyle gelmiş böyle gider |
a wild goose never laid a tame egg
|
|
Colloquial |
|
151 |
Konuşma Dili |
başına felaket gelmiş kimse |
car crash i.
|
|
152 |
Konuşma Dili |
yeni gelmiş kimse |
newie i.
|
|
153 |
Konuşma Dili |
kendi başına bir yerlere gelmiş adam |
a self-made man i.
|
|
154 |
Konuşma Dili |
londra'ya çalışmaya gelmiş essex'lilere söylenen küçümseyici bir ifade |
essex man i.
|
|
155 |
Konuşma Dili |
eğlence için bir araya gelmiş insan topluluğu |
school [australia/new zealand] i.
|
|
156 |
Konuşma Dili |
-e gelmiş olmak |
be into f.
|
|
157 |
Konuşma Dili |
(bir sürecin belli bir noktasına kadar) gelmiş/ulaşmış olmak |
be into f.
|
|
158 |
Konuşma Dili |
'-e kadar ulaşmış/gelmiş olmak |
be into f.
|
|
159 |
Konuşma Dili |
keleğe gelmiş |
burned s.
|
|
160 |
Konuşma Dili |
üçkağıda gelmiş |
burned s.
|
|
161 |
Konuşma Dili |
alkolle gaza gelmiş |
corkscrewed up s.
|
|
162 |
Konuşma Dili |
alkolle gaza gelmiş |
corkscrewed (up) s.
|
|
163 |
Konuşma Dili |
gelmiş geçmiş |
of all time s.
|
|
164 |
Konuşma Dili |
gelmiş geçmiş |
all time s.
|
|
165 |
Konuşma Dili |
gına gelmiş |
sick to death s.
|
|
166 |
Konuşma Dili |
perişan hale gelmiş |
beat up s.
|
|
167 |
Konuşma Dili |
gına gelmiş |
browned off s.
|
|
168 |
Konuşma Dili |
gına gelmiş |
cheesed off s.
|
|
169 |
Konuşma Dili |
eşit konuma gelmiş |
even s.
|
|
170 |
Konuşma Dili |
gına gelmiş |
fed to the gills s.
|
|
171 |
Konuşma Dili |
kullanılmaz hale gelmiş |
gone moggy [south africa] s.
|
|
172 |
Konuşma Dili |
sonu gelmiş |
phfft s.
|
|
173 |
Konuşma Dili |
gelmiş geçmiş en iyi … |
greatest of all time s.
|
|
174 |
Konuşma Dili |
gelmiş geçmiş en büyük |
greatest of all time s.
|
|
175 |
Konuşma Dili |
sonu gelmiş |
over with s.
|
|
176 |
Konuşma Dili |
sonu gelmiş |
over with s.
|
|
177 |
Konuşma Dili |
aşka gelmiş |
carried away s.
|
|
178 |
Konuşma Dili |
gaza gelmiş |
carried away s.
|
|
179 |
Konuşma Dili |
birinden/bir şeyden meydana gelmiş |
comprised of someone or something s.
|
|
180 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden) meydana gelmiş |
comprised of (something) s.
|
|
181 |
Konuşma Dili |
sonu gelmiş |
deaded s.
|
|
182 |
Konuşma Dili |
aklı başına gelmiş |
evened out s.
|
|
183 |
Konuşma Dili |
gaza gelmiş |
(all) fired up s.
|
|
184 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden) bıkkınlık gelmiş |
sick and tired of (something) s.
|
|
185 |
Konuşma Dili |
(bir şeyden) gına gelmiş |
sick and tired of (something) s.
|
|
186 |
Konuşma Dili |
(bir yaşa, zamana) kadar gelmiş |
well into (something) s.
|
|
187 |
Konuşma Dili |
(bir yere) tekrar/geri gelmiş |
back (some place) zf.
|
|
188 |
Konuşma Dili |
aracın servisi gelmiş |
vehicle needs to be serviced expr.
|
|
189 |
Konuşma Dili |
bak sen kimler gelmiş! |
look at what the cat dragged in! expr.
|
|
190 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider |
it was ever so expr.
|
|
191 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider |
it was ever thus expr.
|
|
192 |
Konuşma Dili |
altı üstüne gelmiş |
from here to sunday expr.
|
|
193 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider |
old traditions die hard expr.
|
|
194 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider |
there we go expr.
|
|
195 |
Konuşma Dili |
gelmiş geçmiş en iyi |
goat (greatest of all time) expr.
|
|
196 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider/gidiyor |
that's (just) the way it plays expr.
|
|
197 |
Konuşma Dili |
daha önce başına gelmiş olmak |
been there expr.
|
|
198 |
Konuşma Dili |
yolun sonuna gelmiş |
it's all over with expr.
|
|
199 |
Konuşma Dili |
(biri/bir şey) yolun sonuna gelmiş |
it is all up with (someone or something) expr.
|
|
200 |
Konuşma Dili |
eşiğine gelmiş |
like to [obsolete] [us] expr.
|
|
201 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gider |
always has been always will be expr.
|
|
202 |
Konuşma Dili |
böyle gelmiş böyle gidiyor |
that's the way it goes expr.
|
|
203 |
Konuşma Dili |
(belli bir noktaya/seviyeye) kadar gelmiş |
up to (something) expr.
|
|
204 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) kendine bir saat alma vaktin gelmiş! |
time (for you) to get a watch! exclam.
|
|
205 |
Konuşma Dili |
(saati soran birine cevap olarak) kendine bir saat alma vaktin gelmiş! |
time you got a watch! exclam.
|
|
Idioms |
|
206 |
Deyim |
böyle gelmiş böyle gider |
the story of someone's life i.
|
|
207 |
Deyim |
yeniden dünyaya gelmiş gibi olan kişi |
new man [uk] i.
|
|
208 |
Deyim |
yeniden dünyaya gelmiş gibi olan kişi |
a new man [uk] i.
|
|
209 |
Deyim |
bir savaş sırasında ilk defa çöle gelmiş asker |
desert cherry i.
|
|
210 |
Deyim |
dünyanın sonu gelmiş gibi davranma |
the end of civilization as we know it i.
|
|
211 |
Deyim |
yeni gelmiş kimse |
johnny-come-lately i.
|
|
212 |
Deyim |
ateş almaya gelmiş gibi bir ziyaret |
a flying visit i.
|
|
213 |
Deyim |
(kariyerinin sonuna gelmiş biri için) uzun bir kariyer |
a good innings [uk/australia] i.
|
|
214 |
Deyim |
(kariyerinin sonuna gelmiş biri için) uzun bir iş hayatı |
a good innings [uk/australia] i.
|
|
215 |
Deyim |
bir yere yeni gelmiş kimse |
a new kid on the block i.
|
|
216 |
Deyim |
kısa sürede meydana gelmiş kişi/şey |
a seven-day wonder i.
|
|
217 |
Deyim |
altı üstüne gelmiş tekne |
rag bagger i.
|
|
218 |
Deyim |
yeni gelmiş kimse |
(some) new blood i.
|
|
219 |
Deyim |
kendine gelmiş |
new woman/man i.
|
|
220 |
Deyim |
yeniden dünyaya gelmiş gibi |
new woman/man i.
|
|
221 |
Deyim |
başarılı bir seviyeye gelmiş kimse |
the crest of a wave i.
|
|
222 |
Deyim |
yeniden dünyaya gelmiş gibi hissetmek |
feel like a new man/woman f.
|
|
223 |
Deyim |
hakkıyla/tırnağıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş olmak |
pay one's dues f.
|
|
224 |
Deyim |
yeniden dünyaya gelmiş gibi hissetmek |
feel like new f.
|
|
225 |
Deyim |
bir şeyin içinden çıkamaz bir hale gelmiş olmak |
be at a total loss f.
|
|
226 |
Deyim |
bir şeyin içinden çıkamaz hale gelmiş olmak |
be at a total loss f.
|
|
227 |
Deyim |
kendine gelmiş görünmek |
look (oneself) f.
|
|
228 |
Deyim |
kendine gelmiş görünmek/kendinde değil gibi görünmek |
(not) look yourself f.
|
|
229 |
Deyim |
yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek/gelmiş olmak |
be in the short strokes f.
|
|
230 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick (one) when (one) is down f.
|
|
231 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick someone when they are down f.
|
|
232 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
kick somebody when they're down f.
|
|
233 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş olmak |
be at the end of (one's) tether f.
|
|
234 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş olmak |
be at the end of your tether f.
|
|
235 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş olmak |
be at (one's) wits' end f.
|
|
236 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
be at your wits' end f.
|
|
237 |
Deyim |
'-den yeni gelmiş olmak |
be fresh from f.
|
|
238 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
hit (one) when (one) is down f.
|
|
239 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız birine kötü davranmak |
hit somebody when they're down f.
|
|
240 |
Deyim |
başına kötü bir şey gelmiş/savunmasız (birine) kötü davranmak |
kick (one) in the teeth f.
|
|
241 |
Deyim |
kendine gelmiş görünmek |
look yourself f.
|
|
242 |
Deyim |
hakkıyla/tırnağıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş olmak |
pay dues f.
|
|
243 |
Deyim |
her şey mükemmel şekilde denk gelmiş olmak |
the stars align f.
|
|
244 |
Deyim |
her şey mükemmel şekilde denk gelmiş olmak |
the stars are aligned f.
|
|
245 |
Deyim |
her şey mükemmel şekilde denk gelmiş olmak |
the stars have aligned f.
|
|
246 |
Deyim |
dünyaya gelmiş/ayak basmış kişiler arasında en iyisi/yeteneklisi vs. |
as ever trod shoe-leather s.
|
|
247 |
Deyim |
dağdan/köyden gelmiş |
raised by wolves s.
|
|
248 |
Deyim |
sabit hale gelmiş |
set in cement s.
|
|
249 |
Deyim |
sabit hale gelmiş |
in cement s.
|
|
250 |
Deyim |
belirli bir yaşa gelmiş |
of a certain age s.
|
|
251 |
Deyim |
belli bir yaşa gelmiş |
of a certain age s.
|
|
252 |
Deyim |
gaza gelmiş |
fired up s.
|
|
253 |
Deyim |
toptan alıp ucuza gelmiş |
cheaper by the dozen s.
|
|
254 |
Deyim |
bir şey iyi olmuş/gelmiş |
(all) the better for something s.
|
|
255 |
Deyim |
bir şey yapmak iyi gelmiş |
(all) the better for something s.
|
|
256 |
Deyim |
dağdan gelmiş |
born in a barn s.
|
|
257 |
Deyim |
huy haline gelmiş |
bred in the bone s.
|
|
258 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
browned off (with somebody/something) s.
|
|
259 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
brassed off (with somebody/something) [uk] s.
|
|
260 |
Deyim |
sabit hale gelmiş |
cast in concrete s.
|
|
261 |
Deyim |
sabit hale gelmiş |
cast in stone s.
|
|
262 |
Deyim |
sadede gelmiş |
down to brass tacks s.
|
|
263 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) daral gelmiş |
fed up (to some degree) (with someone or something) s.
|
|
264 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
fed up (with someone or something) s.
|
|
265 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) daral gelmiş |
fed up (with someone or something) s.
|
|
266 |
Deyim |
gına gelmiş |
fed up to the back teeth s.
|
|
267 |
Deyim |
daral gelmiş |
fed up to the back teeth s.
|
|
268 |
Deyim |
gına gelmiş |
sick to the back teeth [uk] s.
|
|
269 |
Deyim |
daral gelmiş |
sick to the back teeth [uk] s.
|
|
270 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
fed up to the back teeth (with someone or something) [uk/australia] s.
|
|
271 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) daral gelmiş |
fed up to the back teeth (with someone or something) [uk/australia] s.
|
|
272 |
Deyim |
birinden/bir şeyden gına gelmiş |
fed up to the back teeth with somebody/something s.
|
|
273 |
Deyim |
birinden/bir şeyden daral gelmiş |
fed up to the back teeth with somebody/something s.
|
|
274 |
Deyim |
gına gelmiş |
fed up to the teeth [uk/australia] s.
|
|
275 |
Deyim |
daral gelmiş |
fed up to the teeth [uk/australia] s.
|
|
276 |
Deyim |
sırtı yere gelmiş |
flat on one's back s.
|
|
277 |
Deyim |
-den yeni gelmiş/dönmüş |
fresh from s.
|
|
278 |
Deyim |
(ekinler) dize kadar gelmiş |
knee-high by the 4th of july s.
|
|
279 |
Deyim |
hakkıyla/tırnağıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş |
paid one's dues s.
|
|
280 |
Deyim |
kendi başına bir yerlere gelmiş |
risen from the ranks s.
|
|
281 |
Deyim |
sıfırdan gelmiş |
risen from the ranks s.
|
|
282 |
Deyim |
bulunduğu yere çalışarak/emeğiyle gelmiş |
risen from the ranks s.
|
|
283 |
Deyim |
kendi başına bir yerlere gelmiş |
risen through the ranks s.
|
|
284 |
Deyim |
sıfırdan gelmiş |
risen through the ranks s.
|
|
285 |
Deyim |
bulunduğu yere çalışarak/emeğiyle gelmiş |
risen through the ranks s.
|
|
286 |
Deyim |
(bir şeyden) dolayı hareket edemez hale gelmiş |
seized with (something) s.
|
|
287 |
Deyim |
(birinden/bir şeyden) gına gelmiş |
sick to death of (someone or something) s.
|
|
288 |
Deyim |
gına gelmiş |
sick unto death s.
|
|
289 |
Deyim |
aman da kimler gelmiş! |
look what the cat dragged in! expr.
|
|
290 |
Deyim |
aman da kimler gelmiş! |
look at what the cat dragged in! expr.
|
|
291 |
Deyim |
belli bir yaşa gelmiş (iş yapamayacak hale) |
be over the hill expr.
|
|
292 |
Deyim |
henüz gelmiş |
just off the boat expr.
|
|
293 |
Deyim |
henüz daha yeni gelmiş |
just off the boat expr.
|
|
294 |
Deyim |
henüz daha yeni gelmiş |
fresh off the boat expr.
|
|
295 |
Deyim |
henüz gelmiş |
fresh off the boat expr.
|
|
296 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as large as life expr.
|
|
297 |
Deyim |
ta kendisi (bir de ne göreyim/tam karşımda/gelmiş) |
as big as life expr.
|
|
298 |
Deyim |
yozlaşma artık iyice yerleşmiş/olağan hale gelmiş |
the rot sets in expr.
|
|
299 |
Deyim |
(heyecandan/meraktan) yüreği ağzına gelmiş |
somebody's heart is in their mouth expr.
|
|
300 |
Deyim |
yolun sonuna gelmiş |
it is all up with expr.
|
|
301 |
Deyim |
(belli bir) yaşa gelmiş |
somebody of a certain age expr.
|
|
302 |
Deyim |
eceli gelmiş kişi |
dead man walking expr.
|
|
303 |
Deyim |
yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmiş |
down to the short strokes expr.
|
|
304 |
Deyim |
ayağına gelmiş |
at (one's) feet expr.
|
|
305 |
Deyim |
kapısına gelmiş |
at (one's) feet expr.
|
|
306 |
Deyim |
boğazına kadar gelmiş |
up to the ears expr.
|
|
307 |
Deyim |
zamanı gelmiş |
on the knocker expr.
|
|
308 |
Deyim |
günü gelmiş |
on the knocker expr.
|
|
309 |
Deyim |
(biri) hangi gezegenden gelmiş? |
what planet is (someone) from? expr.
|
|
310 |
Deyim |
(biri) uzaydan mı gelmiş? |
what planet is (someone) from? expr.
|
|
311 |
Deyim |
(biri) uzaydan/başka gezegenden gelmiş herhalde |
what planet is (someone) from? expr.
|
|
312 |
Deyim |
işe yaramaz hale gelmiş |
up to putty [australia] expr.
|
|
313 |
Deyim |
bir şey sonucunda daha iyi hale gelmiş |
all the better for expr.
|
|
314 |
Deyim |
(bir şeyi yapmak) onur/namus meselesi olarak zorunlu hale gelmiş |
(in) honor bound (to do something) expr.
|
|
315 |
Deyim |
(biri) hayat maratonunun sonuna gelmiş |
(one's) race is run expr.
|
|
316 |
Deyim |
(biri) yaşam sürecinin sonuna gelmiş |
(one's) race is run expr.
|
|
317 |
Deyim |
(biri) hayatının sonuna gelmiş |
(one's) race is run expr.
|
|
318 |
Deyim |
duyan gelmiş |
another county heard from expr.
|
|
319 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
at your wits' end expr.
|
|
320 |
Deyim |
boğaz boğaza gelmiş |
at each other's throats expr.
|
|
321 |
Deyim |
boğaz boğaza gelmiş |
at one another's throats expr.
|
|
322 |
Deyim |
(birinin) burnunun dibine kadar gelmiş |
at (one's) door expr.
|
|
323 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
at the end of rope expr.
|
|
324 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
at the end of your tether expr.
|
|
325 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
at wits' end expr.
|
|
326 |
Deyim |
tahammülünün sınırına gelmiş |
at wit's end expr.
|
|
327 |
Deyim |
iki yakası bir araya gelmiş |
back on (one's) feet expr.
|
|
328 |
Deyim |
öbür tarafa gidip gelmiş |
been to hell and back expr.
|
|
329 |
Deyim |
zorlukların üstesinden gelmiş |
been to hell and back expr.
|
|
330 |
Deyim |
gelmiş geçmiş en iyi … |
goat (greatest of all time) expr.
|
|
331 |
Deyim |
gelmiş geçmiş en büyük |
goat (greatest of all time) expr.
|
|
332 |
Deyim |
aklına gelmiş/fark etmiş |
the light dawned expr.
|
|
333 |
Deyim |
suçlu sayılabilecekken mağdur konumuna gelmiş |
more sinned against than sinner expr.
|
|
334 |
Deyim |
haksızken haklı duruma gelmiş |
more sinned against than sinner expr.
|
|
335 |
Deyim |
(bir şey) iyi gelmiş/olmuş |
none the worse (for something) expr.
|
|
336 |
Deyim |
(bir şey) iyi gelmiş/olmuş |
none the worse for expr.
|
|
337 |
Deyim |
dilinin ucuna kadar gelmiş |
on the tip of your tongue expr.
|
|
338 |
Deyim |
evli olmayan ana babadan dünyaya gelmiş |
on the wrong side of the blanket expr.
|
|
339 |
Deyim |
evlilik dışı dünyaya gelmiş |
on the wrong side of the blanket expr.
|
|
340 |
Deyim |
kendine gelmiş |
on your feet expr.
|
|
341 |
Deyim |
(bir şeyin) eşiğine gelmiş |
within a hair of (something) expr.
|
|
342 |
Deyim |
(bir şeyin) eşiğine gelmiş |
within a hair's breadth of (something) expr.
|
|
343 |
Deyim |
'-in eşiğine gelmiş |
within a whisker of expr.
|
|
344 |
Deyim |
(bir şeyin) eşiğine gelmiş |
within a whisker of (something) expr.
|
|
345 |
Deyim |
(heyecandan/meraktan) yüreği ağzına gelmiş |
your heart is in your mouth expr.
|
|
Speaking |
|
346 |
Konuşma |
gelmiş geçmiş en iyi |
the best of all times i.
|
|
347 |
Konuşma |
gelmiş geçmiş en havalı kişi |
the coolest person ever i.
|
|
348 |
Konuşma |
bakın kim gelmiş? |
look who's back? expr.
|
|
349 |
Konuşma |
böyle gelmiş böyle gidiyor |
that's just the way it is expr.
|
|
350 |
Konuşma |
böyle gelmiş böyle gidiyor |
that's just the way it goes expr.
|
|
351 |
Konuşma |
bak sen kimler gelmiş! |
look what the cat's dragged in! expr.
|
|
352 |
Konuşma |
böyle gelmiş böyle gidiyor |
that's just how it goes expr.
|
|
353 |
Konuşma |
bak sen kimler gelmiş! |
look what the cat dragged in! expr.
|
|
354 |
Konuşma |
şimdiye kadar gelmiş olmaları gerekirdi |
they would have come by now expr.
|
|
355 |
Konuşma |
tanınamaz hale gelmiş |
beyond recognition expr.
|
|
356 |
Konuşma |
vay kimler gelmiş |
look who's here expr.
|
|
Trade/Economic |
|
357 |
Ticaret/Ekonomi |
ödemesi gelmiş borç |
due debt i.
|
|
358 |
Ticaret/Ekonomi |
ödeme zamanı gelmiş borç |
debt due i.
|
|
359 |
Ticaret/Ekonomi |
ödeme tarihi gelmiş olan bir borç için verilen ek süre |
days of grace i.
|
|
360 |
Ticaret/Ekonomi |
ödeme süresi gelmiş borç |
debt due i.
|
|
361 |
Ticaret/Ekonomi |
toplu pazarlık görüşmeleri için bir işçi örgütünün temsil ettiği ve anlaşma ile bir araya gelmiş işçiler grubu |
appropriate bargaining unit i.
|
|
362 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş senet |
due bill i.
|
|
363 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş rant |
annuity due i.
|
|
364 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borç |
matured liabilty i.
|
|
365 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş kuponlar |
matured coupon i.
|
|
366 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş faiz |
arrears interest i.
|
|
367 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borç |
matured liability i.
|
|
368 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş tahviller |
matured bonds i.
|
|
369 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borçlar |
liabilities due i.
|
|
370 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borcun ödenememesi karşılığında verilen ileri tarihli çek |
memorandum check i.
|
|
371 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borçları erteleme |
moratorium i.
|
|
372 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesiz veya vadesi gelmiş alacaklar |
the current or due debt i.
|
|
373 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş veya geçmiş borç |
matured liability i.
|
|
374 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş meblağ |
amount due i.
|
|
375 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borç |
debt due i.
|
|
376 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş tutar |
amount due i.
|
|
377 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş bakiye borç |
balance due i.
|
|
378 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş kupon |
matured coupons i.
|
|
379 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş kuponlar |
matured coupons i.
|
|
380 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş faiz |
interest due i.
|
|
381 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borç bakiyesi |
balance due i.
|
|
382 |
Ticaret/Ekonomi |
tek veremeyecekleri büyüklükteki bir krediyi vermek için bir araya gelmiş bir grup bankanın paylaştığı kredi |
loan participation i.
|
|
383 |
Ticaret/Ekonomi |
mahkemeye sunulan kanıtla vadesi gelmiş olarak görünen borç |
debt of record i.
|
|
384 |
Ticaret/Ekonomi |
ortak iş veya eylem için bir araya gelmiş insan grubu |
company i.
|
|
385 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş borç |
score i.
|
|
386 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş |
receivable s.
|
|
387 |
Ticaret/Ekonomi |
göreve yeni gelmiş |
a newly appointed s.
|
|
388 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş |
due s.
|
|
389 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş |
mature s.
|
|
390 |
Ticaret/Ekonomi |
vadesi gelmiş |
matured s.
|
|
391 |
Ticaret/Ekonomi |
(emtia) nihai mal haline gelmiş |
final s.
|
|
392 |
Ticaret/Ekonomi |
gününden önce/vadesi gelmiş |
ante diem/before date expr.
|
|
Law |
|
393 |
Hukuk |
vadesi gelmiş borç |
due debt i.
|
|
394 |
Hukuk |
vadesi gelmiş bakiye borç |
balance due i.
|
|
395 |
Hukuk |
yabancı veya gaip borçluya ait mülkiyetin vadesi gelmiş borcun tazmini için haczedilip davacıya verilmesi |
foreign attachment i.
|
|
396 |
Hukuk |
mantıklı hale gelmiş |
legitimated s.
|
|
397 |
Hukuk |
yasal hale gelmiş |
legitimised s.
|
|
398 |
Hukuk |
yasal hale gelmiş |
legitimized s.
|
|
399 |
Hukuk |
mahkemeye taşınma evresine gelmiş (anlaşmazlık) |
ripe s.
|
|
400 |
Hukuk |
alışkanlık haline gelmiş |
habitual s.
|
|
Politics |
|
401 |
Siyasal |
seçimle gelmiş hükümet |
elected government i.
|
|
402 |
Siyasal |
ülkeye yeni gelmiş göçmenler için tahsis edilen konaklama yeri |
immigrants' home i.
|
|
403 |
Siyasal |
seçimle iş başına gelmiş kimse |
elected official i.
|
|
404 |
Siyasal |
(karolenj imparatorluğu ve ardıl devletlerde) en başta sınır bölgesinin yönetiminden sorumlu komutanlara verilen ve sonrasında soyluluk unvanı haline gelmiş bir mevki |
margrave i.
|
|
405 |
Siyasal |
jakoben ulusal meclisi'ne karşı gelmiş, merkez sol kanatta yer alan bir siyasi grup |
girondins i.
|
|
406 |
Siyasal |
zaman olarak daha sonra meydana gelmiş olan |
latter s.
|
|
Industry |
|
407 |
Sanayi |
pik demirinden dökülmüş ve hematit gibi bazı maddelerle ısıtılarak işlenebilir hale gelmiş mallara verilen ad |
malleable iron castings i.
|
|
Insurance |
|
408 |
Sigortacılık |
meydana gelmiş ancak bildirilmemiş |
incurred but not reported s.
|
|
Tourism |
|
409 |
Turizm |
ortalama 25 yaşına kadar gelmiş insanlara uygulanan tarife |
youth fare i.
|
|
Technical |
|
410 |
Teknik |
köpük haline gelmiş plastik |
expanded plastics i.
|
|
411 |
Teknik |
kor haline gelmiş |
glowing i.
|
|
412 |
Teknik |
çevre etkisiyle meydana gelmiş aktarılmayan somatik değişiklik |
ecad i.
|
|
413 |
Teknik |
cam haline gelmiş |
vitrified s.
|
|
414 |
Teknik |
elektrikle kutup haline gelmiş |
electropolar s.
|
|
415 |
Teknik |
iplik haline gelmiş |
spun s.
|
|
416 |
Teknik |
kül durumuna gelmiş |
cinereous s.
|
|
417 |
Teknik |
kül haline gelmiş |
cinereous s.
|
|
Aeronautic |
|
418 |
Havacılık |
herhangi bir amaçla bir araya gelmiş bir grubun uçak kiralaması |
affinity charter i.
|
|
Marine |
|
419 |
Denizcilik |
enkaz haline gelmiş gemi |
wrecked ship i.
|
|
420 |
Denizcilik |
kullanılamaz hale gelmiş tekne |
hulk i.
|
|
421 |
Denizcilik |
sanki ters rüzgar nedeniyle işlemez hale gelmiş |
windbound s.
|
|
Medical |
|
422 |
Medikal |
koronal kısmının kesilip çıkarılması ve diş kanalındaki devital hale gelmiş dokunun geri kalanının bırakılması ile diş pulpasının devital hale gelmesi |
mummification i.
|
|
423 |
Medikal |
yapay olarak meydana gelmiş |
factitious s.
|
|
424 |
Medikal |
sinirleri etkisiz hale gelmiş (organ) |
denervated s.
|
|
Food Engineering |
|
425 |
Gıda |
istenilen lezzete gelmiş |
ripened s.
|
|
426 |
Gıda |
olgunlukta son aşamasına gelmiş |
ripened s.
|
|
Physics |
|
427 |
Fizik |
akkor haline gelmiş zirkonyanın ürettiği ışık |
zircon light i.
|
|
Chemistry |
|
428 |
Kimya |
polimerik moleküllerden veya iyonlardan meydana gelmiş yapı birimi |
micell i.
|
|
429 |
Kimya |
radyasyon nedeniyle kristal yapısı bozularak amorf hale gelmiş (mineral) |
metamict s.
|
|
Biology |
|
430 |
Biyoloji |
çekirdeğin anormal olarak üçe bölünmesi sonucu meydana gelmiş mitotik figür |
triaster i.
|
|
431 |
Biyoloji |
holoblastik eşitsiz hücre bölünmesi yapabilen zigottan meydana gelmiş gastrula |
amphigastrula i.
|
|
432 |
Biyoloji |
sindirim borusunun endodermden meydana gelmiş orta bölümü |
mesenteron i.
|
|
Astronomy |
|
433 |
Gökbilim |
güneş sistemi dışından gelmiş olan ince ve uzun bir asteroit |
oumuamua i.
|
|
Zoology |
|
434 |
Zooloji |
bütün oluşturmak için bir araya gelmiş birçok farklı bireyden oluşan (organizma, canlı) |
compound s.
|
|
435 |
Zooloji |
koloni oluşturmak için bir araya gelmiş birçok farklı bireyden oluşan (organizma, canlı) |
compound s.
|
|
Botanic |
|
436 |
Botanik |
dikenli sapları ve sarı çiçekleri olan, avrupa'ya özgü olup abd'nin bazı kesimlerinde zararlı bir ot haline gelmiş tek yıllık yabani bir marul |
wild lettuce i.
|
|
437 |
Botanik |
dikenli sapları ve sarı çiçekleri olan, avrupa'ya özgü olup abd'nin bazı kesimlerinde zararlı bir ot haline gelmiş tek yıllık yabani bir marul |
prickly lettuce i.
|
|
438 |
Botanik |
dikenli sapları ve sarı çiçekleri olan, avrupa'ya özgü olup abd'nin bazı kesimlerinde zararlı bir ot haline gelmiş tek yıllık yabani bir marul |
lactuca scariola i.
|
|
439 |
Botanik |
avrupa'ya özgü olup abd'nin bazı kesimlerinde zararlı bir ot haline gelmiş tek yıllık yabani bir marul |
compass plant i.
|
|
440 |
Botanik |
avrupa'ya özgü olup abd'nin bazı kesimlerinde zararlı bir ot haline gelmiş tek yıllık yabani bir marul |
compass flower i.
|
|
441 |
Botanik |
çanak ve taç yaprakları kaynaşıp ayırt edilemez hale gelmiş (bitki) |
homochlamydeous s.
|
|
442 |
Botanik |
iki grup haline gelmiş (erkeklik organları) |
diadelphian s.
|
|
443 |
Botanik |
iki grup haline gelmiş birleşmiş filamentleri olan (erkeklik organı) |
diadelphous s.
|
|
Social Sciences |
|
444 |
Sosyal Bilimler |
1948-1971 arasında istihdam açığını kapatmak amacıyla ingiliz uluslar topluluğu ülkelerinden ingiltere'ye çalışmak üzere gelmiş insanların oluşturduğu kuşak |
windrush generation i.
|
|
445 |
Sosyal Bilimler |
bir bölgeye yeni gelmiş olup yerlilere aldırmadan bölgenin sunduğu imkanlardan yararlanan varlıklı kimse |
white settler i.
|
|
446 |
Sosyal Bilimler |
şark'a yeni gelmiş |
griffinish s.
|
|
Literature |
|
447 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
background i.
|
|
448 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
backstory i.
|
|
449 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
back story i.
|
|
450 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
back-story i.
|
|
451 |
Edebiyat |
film ya da bir kitapta karakterin başına evvelce gelmiş bir olayın hikayesi |
background story i.
|
|
Linguistics |
|
452 |
Dilbilim |
galat-ı meşhur haline gelmiş etimolojik bilgiler |
folk etymology i.
|
|
453 |
Dilbilim |
alışkanlık haline gelmiş bir eylem bildiren (fiil çekimi) |
consuetudinal s.
|
|
History |
|
454 |
Tarih |
devrim sonrası jefferson liderliğinde eyaletlerin haklarını savunmak için bir araya gelmiş küçük çiftçilerden ve işçilerden meydana gelen siyasi bir grup |
democratic-republicans i.
|
|
455 |
Tarih |
13. yüzyıl ingilteresi'nde meydana gelmiş iki iç savaşa verilen ad |
barons' war i.
|
|
Religious |
|
456 |
Dini |
iznik'ten önceki erken döneme ait kilise yazarlarının yazılarıyla meydana gelmiş ekol |
alexandrian school i.
|
|
457 |
Dini |
(yahudilikte) on üç yaşına gelmiş bir erkek çocuğunu tüm dini yükümlülüklerden mesul saymak |
bar mitzvah f.
|
|
Geography |
|
458 |
Coğrafya |
yeni zelanda'ya yeni gelmiş pasifik adalı kimse |
fob [new zealand] i.
|
|
459 |
Coğrafya |
biçimsel olarak son gelişim evresinde gelmiş (akarsu veya yer şekli) |
mature s.
|
|
460 |
Coğrafya |
rüzgarla yığın haline gelmiş (kar) |
driven s.
|
|
Meteorology |
|
461 |
Meteoroloji |
kuzeybatı pasifik'te meydana gelmiş iki tropik kasırga |
zomba i.
|
|
Geology |
|
462 |
Jeoloji |
süngerlerin günümüze kadar gelmiş bir sınıfı |
calcispongea i.
|
|
463 |
Jeoloji |
farklı erozyonlarla bir araya gelmiş sağlam olmayan toprak materyallerinin meydana getirdiği taş şapkalı sütun |
demoiselle i.
|
|
464 |
Jeoloji |
buz faaliyetleri ile yüzeyleri düz, oluklu veya çizgili hale gelmiş taşlar |
glaciated rocks i.
|
|
465 |
Jeoloji |
önceden meydana gelmiş yarıkların rüzgar alan tarafında oluşan buzul çiziği |
dragline i.
|
|
466 |
Jeoloji |
holosen dönemde meydana gelmiş |
recent s.
|
|
Military |
|
467 |
Askeri |
deniz piyadesi seferi birliği ve deniz özel harp kuvvetleri unsurlarından meydana gelmiş, verilen göreve göre hemen organize olabilen bir kuvvet |
maritime special purpose force i.
|
|
468 |
Askeri |
(dört arma figürü) haç oluşturacak şekilde bir araya gelmiş |
in cross s.
|
|
Sport |
|
469 |
Spor |
kırmızı çembere denk gelmiş ok atışı |
red i.
|
|
Music |
|
470 |
Müzik |
1930'larda güney afrika'da ortaya çıkmış ve kasabalarda popüler hale gelmiş bir müzik türü |
marabi i.
|
|
Photography |
|
471 |
Fotoğrafçılık |
flu hale gelmiş (fotoğraf) |
foggy s.
|
|
Archaic |
|
472 |
Eski Kullanım |
bir araya gelmiş kişiler |
presence i.
|
|
473 |
Eski Kullanım |
tek cisim haline gelmiş |
concorporate s.
|
|
Ornithology |
|
474 |
Kuşbilim |
kuşlarda tibia ve bazı tarsal kemiklerin birleşmesiyle meydana gelmiş bacak kemiği |
tibiotarsus i.
|
|
Entomology |
|
475 |
Böcek Bilimi |
abd'ye çin'den gelmiş olup kereste ağaçları için tehdit oluşturan bir böcek |
asian longhorned beetle (anoplophora glabripennis) i.
|
|
476 |
Böcek Bilimi |
abd'ye çin'den gelmiş olup kereste ağaçları için tehdit oluşturan bir böcek |
starry sky i.
|
|
477 |
Böcek Bilimi |
abd'ye çin'den gelmiş olup kereste ağaçları için tehdit oluşturan bir böcek |
sky beetle i.
|
|
478 |
Böcek Bilimi |
abd'ye çin'den gelmiş olup kereste ağaçları için tehdit oluşturan bir böcek |
alb i.
|
|
479 |
Böcek Bilimi |
japonya'dan hawaii ve kuzeydoğu abd'ye gelmiş, şeker kamışı ve tahıl köklerine zarar veren bir böcek |
asiatic beetle (anomala orientalis) i.
|
|
480 |
Böcek Bilimi |
japonya'dan hawaii ve kuzeydoğu abd'ye gelmiş, şeker kamışı ve tahıl köklerine zarar veren bir böcek |
oriental beetle i.
|
|
481 |
Böcek Bilimi |
abd'ye doğu asya'dan gelmiş olan, meyve ağaçlarına zarar veren küçük bir böcek |
san jose scale (quadraspidiotus perniciosus) i.
|
|
482 |
Böcek Bilimi |
abd'ye doğu asya'dan gelmiş olan, meyve ağaçlarına zarar veren küçük bir böcek |
aspidiotus perniciosus i.
|
|
Slang |
|
483 |
Argo |
alaska veya hawaii'ye yeni gelmiş kimse |
cheechalko i.
|
|
484 |
Argo |
alaska veya hawaii'ye yeni gelmiş kimse |
cheechako i.
|
|
485 |
Argo |
yolun sonuna gelmiş |
gone coon [us] [obsolete] i.
|
|
486 |
Argo |
yolun sonuna gelmiş |
a gone coon [us] i.
|
|
487 |
Argo |
alaska veya hawaii'ye yeni gelmiş kimse |
cheechako i.
|
|
488 |
Argo |
cezaevine yeni gelmiş mahkumların tutulduğu bölüm |
fish row i.
|
|
489 |
Argo |
cezaevine yeni gelmiş mahkumlara verilen tuvalet/banyo seti |
fishing kit i.
|
|
490 |
Argo |
hapishaneye yeni gelmiş mahkum |
fresh fish i.
|
|
491 |
Argo |
evden gitme çağına gelmiş olmasına rağmen evden gitmeyen çocuklar |
kids in parents' pockets eroding retirement savings (kippers) i.
|
|
492 |
Argo |
altı üstüne gelmiş yer |
pigpen i.
|
|
493 |
Argo |
yeni gelmiş kimse |
young blood i.
|
|
494 |
Argo |
tıraşı gelmiş sakal |
face fungus i.
|
|
495 |
Argo |
hayatın parçası haline gelmiş telefon, mikrodalga, bilgisayar gibi teknolojik cihazlara sahip olmayan kimse |
urban amish i.
|
|
496 |
Argo |
kal gelmiş |
snibbed s.
|
|
497 |
Argo |
kullanılmaz hale gelmiş |
fragged s.
|
|
498 |
Argo |
altı üstüne gelmiş |
arse over tip [uk/australia] s.
|
|
499 |
Argo |
altı üstüne gelmiş |
arse over tit s.
|
|
500 |
Argo |
tuvaleti gelmiş |
caught short s.
|
|